Bölüm 38 - Eksik

183 14 55
                                    

Hatırlıyorum.

Hayatımda ilk kez gerçekten çaresiz hissettiğim, çıkışın olmadığına ikna olduğum anı hatırlıyorum.

10 yaşındaydım. Yağmurlu bir cumartesi sabahı, balkonda oynarken aşağı düşürdüğüm oyuncağımı almak için dışarı çıkmıştım. Çok ıslanmamak için hızla bulup cebime sokuşturduğum küçük oyuncakla birlikte tekrar apartmana koşmuş ve ne kadar acele etmiş olsam da ıslandığım için titreyerek asansöre atmıştım kendimi.

Bizim katımızın tuşuna basmış ve yükselmeye başlamıştım. Ellerimi kapüşonlu montumun ceplerine sokmuş, şapkadan kaçıp yüzüme düşen artık çok uzadığı için kakül denemeyecek tutamlarıma üflüyordum. Kendimce oynuyordum kısacık zamanı geçirmek için.

Kısacıktı, hep öyle olurdu. Levent'le okuldan döndüğümüzde keyifle konuşurken, bazen de atışırken ne zaman kendi katımıza geldiğimi anlamazdım.

Ama o sefer farklı olmuştu. Birden sarsılmıştı içinde bulunduğum kabin ve sonra da karanlığa gömülerek durmuştu.

Asansörün sesi kesilince dışarıdaki gök gürültüsünü ve sağanak yağmuru rahatça duymaya başlamıştım.

Birden içime dolan, göğsümü kaplayan korkuyu hemen bırakmadım beni ele geçirsin. Başta sakindim, biraz bekledim. Bir şey de yapamazdım zaten, karanlıktı, hiçbir şey göremiyordum.

Haberim yoktu ama elektrikler kesilmişti. Yanlış zamanda yanlış yerde olma alışkanlığım o zamanlardan kalmaydı belli ki.

Birkaç dakika sonra yavaş yavaş kendime korkma izni verdiğimi hatırlıyorum. Çünkü anne diye bağırmıştım biraz. Sonra baba diye bağıracak olmuştum ama evde olmadığını hatırlayıp son anda Tilbe diye bağırmıştım. Gerçi o altı yaşındaydı, bir şey yapamaz diyerek sonunda gururumu yenmiş ve Levent diye haykırmıştım. 

Buradan beni duymayacaklarını bile bile bağırmıştım.

'Yardım edin kimse yok mu?' diye bağırmıştım en çok da.

Yoktu.

Uzun bir süre apartmanda hiç ses çıkmadı, hareketlilik olmadı. Geçen her dakikayla birlikte artan korkumu, büyüyen paniğimi ve sonunda tamamen benliğimi ele geçirişini çok net hatırlıyordum hala bugün bile.

Karanlıkta el yordamıyla önce tuşları buluşumu, üstlerindeki kabartmalar sayesinde bulduğum yardım butonunu çekişimi ama bir işe yaramayışını. Sonra diafon tuşuna basışımı ama yine işe yaramayışını ve bozuk olduğunu hatırlayışımı...

En sonunda kabinin aynalı duvarına yaslanarak yere çöküşümü ve önce sessiz sessiz, daha sonra da hıçkıra hıçkıra ağlayışımı hatırlıyorum.

Hayatımda en korktuğum anlar listesinde kaça girer bilmesem de ilk kez o kadar çaresiz hissettiğimi hatırlıyorum.

Şimdi ise, karşımdaki bir çift kara göze bakarken aslında çaresizliğin tadını gerçekten duymadığımı hissettim. Şu ana dek çaresizliğin bu tonunu tatmamıştım.

Aynı benim gibi elleri ayakları bağlı şekilde karşımda oturuyordu. 

Yutkundum zorlukla, ciğerlerime hapsolan havayı bıraktım boş odaya ve dudaklarımdan adı döküldü.

Önce fısıltı olarak.

"Giray..."

Şaşkınlık, şok, korku, panik, kafa karışıklığı ve çaresizlik... Her yanımı sarıyordu dört koldan.

Sesimi buldum sonra ve daha güçlü seslendim ismini.

"Giray!" diye bağırdım.

Gözlerinden içimi yakan bir bakış geçti, dudakları oynadı ama beni biraz olsun rahatlatacağına gönülden inandığım, çok sevdiğim sesi ulaşmadı kulaklarıma.

ZAMANSIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin