Bölüm 7 - Masa Başında

231 41 60
                                    

Peşlerinden salona girdiğimde karşımda dikilmiş bana bakan iki adam vardı. Giray'ın arkadaşı beni görünce hemen, "Nereye yerleşeyim?" diye sordu elindeki çantaları işaret ederek. 

"Masayı kullanabilirsin," dedim yemek masasını göstererek. "Ben Gülce bu arada," dedim ve bana dönünce elimi öne doğru uzattım. 

"Ah, pardon," dedi ve iki adımda bana yaklaşıp elimi tuttu. "Sinan ben de," dedi gülen gözlerle tam gözlerimin içine bakarak. Ben de gülümsedim. Hiç beklemeden masaya bıraktığı çantaları açmaya koyuldu. Tam üç bilgisayar çıkarttı, üçünü de açıp çıkardığı diğer aletleri bilgisayarlara bağlamaya başladı. Ben de kendime kod yazıyorum falan diyordum işte. 

Sonra gözlerim hala ayakta dikilip bana bakan Giray'ı buldu. Onun yüzündeki gülümsemeye karşılık vermedim. "Hoş geldin," dedim. "Otur, rahatına bak." Sonra ikisine hitaben, "Bir şeyler içer misiniz?" diye sordum. "Çayı yeni demledim, kahve de yapacağım. Açsanız börek var, hemen ısıtırım." Önceden yapıp dondurucuya atmak çok iyi oluyordu, ne zaman istesem çıkarıp ısıtıyordum.

Sinan başını kaldırıp, yine gülen gözlerle, "Kahve çok iyi olur aslında," dedi. "Böreği de daha sonra, acıkınca yeriz." Böyle doğuştan güler yüzlü insanlara çok imrenirdim, gözleri parlardı hep. Ben, aksine, istemeden kaşlarım çatık dururdum hep. Annemin yüzünden, dedim içimden. Ona çekmişim. 

Başımı çevirip Giray'a baktım bu sefer. "Çayını içerim ama önce ellerimi yıkamak isterim. Banyoyu gösterebilir misin?" dedi ellerini havaya kaldırarak. 

"Tabi," deyip banyoya doğru yürümeye başladım. Koridorun sonundaki duvarda benim odama açılan kapı vardı. Soldaki duvarda misafir odasının kapısı, sağdaki duvarda da banyonun kapısı vardı. Banyonun kapısını aralayıp ışığını açtım ve buyur dercesine elimi öne doğru uzattım. 

Kapının önüne gelip içeri girmeden durdu ve gözleri yüzümü buldu. "Bir sorun mu var Gülce?" diye sordu. Çatılan kaşlarının altındaki kara gözleri loş koridorda daha da koyulaşmıştı. Kızgın bir kaş çatış değildi yüzündeki, daha çok kafası karışmış gibiydi.

"Ne gibi?" diye sordum.

"Biliyorum, bu sabah uzak duralım dedikten sonra garip oldu ama Mithat Bey'e beni aramasını sen söylemişsin. Eğer sabah söylediklerim yüzünden böyle davranıyorsan-" 

"Nasıl davranıyorum, anlamadım?" dedim. 

"Soğuk," dedi. "Tavırlı gibisin."

"Neden sıcak davranayım? Birbirini tanımayan iki yabancıyız. Ben tanımadığım insanlara sıcak davranmam, ki gayet normal bence," dedim. "Ayrıca sen bana soru sorma dedin, ben uzak dururum dediğimi hatırlamıyorum. Belli ki bir süre daha karşılaşmaya devam edeceğiz." 

Çenesinde bir kas seğirdi, bu sefer kaşları sinirle çatıldı. "Doğru," dedi ve banyoya girip kapıyı kapattı.

Mutfağa geçip kahve makinesini çalıştırdım. Çay da çoktan demlenmişti, altını kapatıp çıkardığım iki cam fincana doldurdum. Bir fincana da kahve doldurduktan sonra elimde tepsiyle salona girdim. Giray dönmüş ve köşedeki tekli koltuğa oturmuştu. Dirseklerini dizlerine dayamış, başını elindeki telefona eğmişti. Gözlerinin hareketine bakılırsa bir şey okuyordu. 

Sinan'ın başı ben yanına ilerleyince yukarı kalktı ve elimdeki tepsiden kahve fincanını aldı. Teşekkür edip tekrar önüne döndü. Acaba ne yapacağımızı konuştuk da benim mi haberim yok diye düşündüm. Elimdeki tepsiyle Giray'a ilerleyip önünde durdum.

"İnce belli bardakta içmek istersen yeniden doldurabilirim," dedim. 

"Bu iyi," deyip çayını aldı ve koltukla kanepe arasında duran küçük zigona bıraktı. Ben de elimdeki tepsiyi ortadaki büyük sehpaya bıraktım ve kanepeye oturdum. 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now