Bölüm 31 - G.

139 15 48
                                    

Giray'dan...🗝

Bir gün ne kadar ters gidebilirse o kadar ters giden bugün, iki dakika önce bir U dönüşü daha almış ve yönünü yine 180 derece çevirmişti. 

Benim hayatımda güzel başlayan hiçbir şey güzel bitmezdi zaten. Neye şaşırıyordum ki?

Bugün o kadar güzel başlamıştı ki, sonunun felaket olmaması benim hayatımı yazan kimse onun kurallarına göre imkansızdı. Güne, yanı başımda, hatta tam göğsümün üzerinde kalbimin hizasında nefes alıp veren, hayal ürünü bir varlıkla başlamıştım. 

Gülce, bana göre ancak hayallerimin bir ürünü olabilirdi, gerçek olduğuna hâlâ inanamıyordum, inanmayacaktım da çünkü gerçekler çirkindi. Gülce, güzeldi, çok güzeldi. Ancak hayallerin çizgilerinin resmetmeye yeltenebileceği bir güzelliği vardı. 

Gerçeklerin başı ve sonu olurdu, hayaller sonsuzdu. 

Hayalle başlayan günüm gerçeğe dönüş yapmıştı işte, sabah her ne başladıysa şimdi bitecekti. 

Bitmek zorundaydı, bitirmeliydim. Bitsin istemiyordum, ama başka çarem de yoktu, kendimi aksine inandırmaya çalıştığım her seferde tekrar hatırlatmışlardı. Bitirmezsem Gülce, benim gerçeklerime bulaşırdı, onun hayallere yaraşır ruhu benim gerçekliğe hapsolmuş dünyama değmemeliydi bile.

Sadece ışıl ışıl bakan o ela gözleri bile yılların alışkanlık yapmış karanlığını anında aydınlatabilirdi ama o zaman da karanlıkta görünmeyenleri, saklananları görürdü. 

Görsün istemiyordum.

Beni görsün diye yanıp tutuşurken beni görmesinden deli gibi de korkuyordum.

Her rengi içine sığdırmış, geçişlerine bambaşka hikayeleri işlemiş elalarında, bende gördüklerinin yarattığı hayal kırıklığını görmenin düşüncesi bile canımı acıtmaya yetiyordu.

O bana bakmazken, ben onu izliyordum, bu sebeple onun bendeki yeri benim ondaki yerimden çok daha büyüktü muhtemelen. Benim içimdeki tüm boşluklara gelip yerleşmişti ve benim içim delik deşik boşluklara sahipti. Şimdi benliğimin her noktasında ondan bir iz vardı sanki, bana karışmaya başlamıştı, haberi yoktu.

Daha bu sabah ona, senin yanından ayrılmaya niyetim yok demiştim, olabileceğim en dürüst halimdeydim o anda. Gerçekten de onun yanından ayrılmak bir seçenek olarak görünmeyi bırakalı çok olmuştu. Fakat yanına varmam biraz zaman alacaktı belli ki, çünkü şimdi aramızda ondan sakladıklarımdan, sırlardan, bilinmeyenlerden oluşan aşılamaz bir mesafe vardı. 

Bu sabah ona bu kadar açıkça yanında olduğumu hissettirmemeliydim belki de, ama ben de insandım işte, ben de boynuma değen dalgalı saçlarıyla uyanınca yıllar sonra çocukluğumdaki o nadir bahar sabahlarından birine uyanmış gibi hissetmiştim. İçimden geçenleri geride tutan duvarları indirivermiştim bir anda, o bana öyle kocaman ela gözleriyle bakıp saf hislerini açarken, benim yanımda huzurlu hissetiğini söylerken, ben de ona tamamen dürüst olmak istemiştim. 

Yanımda durduğu sürece bazı şeyleri daha fazla saklayamazdım, öğrenirse de benden nefret ederdi ve ne dersem diyeyim bana inanmazdı. Biliyordum. 

"Şimdi ileriden sağa dön," dedim Tekin'e. 

İçimden de Sinan'a söyleniyordum, şu telefonunu aradığımda açsa ölürdü çünkü. 

"Açsana oğlum şu telefonu!" 

"Ne bağırıyorsun abi? Açtım işte, ne oldu?"

"Konuşamam çok, benim eve gidip Gülce'yi al ve Ankara'ya götür. Ben dönemiyorum eve şu an." 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now