Bölüm 37 - Bıçak Sırtı

124 15 42
                                    

Giray'dan🗝

Lider, Yücel'le birlikte arkadaki odanın kapısından kaybolduğunda gözlerim Gülce'yi buldu. Şaşkınlıkla aralanmış gözleri hala az önce Yücel'i çarptığım duvara takılıydı. Bekledim, bana baksın diye bekledim ve gözleri sonunda benimkileri buldu. Güzel kaşları güzel elalarından havalanarak uzaklaştı, dudakları aralandı ama bir şey söyleyemedi sanki. 

"Bakma öyle," dedim.

"Nasıl bakıyorum?" dedi gözlerinde hâlâ aynı ifade parlarken. Ya da sönerken.

Aynı İstanbul'da, yattaki saldırının olduğu gün üstüm başım kan içinde eve girdiğimde baktığı gibi bakıyordu yine bana. Sanki bende daha önce görmediği bir katman varmış da onu görmeye çalışıyormuş gibi. Sanki yüzeyde ona gösterdiğim Giray'ın altında, derinlerde başka başka Giray'lar yatıyormuş ve her biri türlü sırra ev sahipliği yapıyormuş gibi.

"İstanbul'daki gibi," dedim basitçe. Açıklamama gerek yoktu, o anlardı.

"İstanbul..." dedi sessizce. Bana mı dedi kendine mi hatırlattı bilmiyorum. "Bana isteyerek kimseye zarar vermem demiştin sanki orada, değil mi?" 

Az önceki ani kontrol kaybının verdiği pişmanlık ve öfke damarlarımda dolaşırken söylediği iyice canımı sıkınca dişlerimi birbirine bastırdım istemeden. Gözlerim onun elalarındaki bakışı sevmediği için gözlerinden kaçıp başka bir yere konmaya çalıştı. "Bir şey yapmadım zaten, birden patladım işte. Gerizekalı..." Ben onu herkesten, Ünal'dan bile gizlenebileceği bir yere kaçırıp saklamışken buraya dönmesi nasıl bir aptallıktı. Ona olan öfkem sadece bugüne değil, Kenan'la görüştüğünü öğrendiğim o Rusya'daki güne dayanıyordu. "Hem geri dönmüş hem de..."

Hem de kendi kendini iki tarafın da elinde oyuncak ettiği yetmemiş gibi bir de Gülce'yi ateşin ortasına çekiyordu. Amacı neydi ki? Gülce'ye Kenan'ın hayatta olduğunu göstermekteki amacı ne olabilirdi? Gülce'yi sevdiğini biliyordum, ona değer verdiğini, birlikte çalıştıkları dönemde gerçekten de arkadaş olduklarını, hem onun Gülce'nin ismi geçtiğinde gözlerinde beliren ifadeden, hala ona güvenişinden; hem de Gülce'nin söz konusu Yücel olduğunda nasıl korumacı olabildiğini gördüğümden dolayı emindim bundan. O yüzden de Gülce'ye zarar vermek için böyle bir şey yapmış olacağını düşünmüyordum. 

Fakat elimde de mantıklı bir sebep yoktu.

Üst geçitten inenin o olduğunu ancak Gülce'nin iyi olduğuna emin olduğumda farkedebilmiştim. Orada bir tepki vermemiştim çünkü o anda Gülce'nin iyi olmasının verdiği rahatlama baskındı içimde.

Ama yol boyunca öfke içimde büyümüş, dallanıp budaklanmış ve kapıdan içeri girdiğimiz anda da bedenimi kontrolü altına alarak Yücel'in boğazına sarılıvermişti.

Hatalı mıydım? Tabi ki! Ben hiçbir zaman şiddete başvuran bir insan olmamıştım. İçimde asla kontrolü kaybetmeme neden olan baskın bir öfke, nefret, kin birikmezdi benim. Yapımda yoktu. Genel olarak sakindim. Planlı hareket etmeyi sever ve birilerini alt edeceksem bunu beynimle yapmayı tercih ederdim. Bana göre bu kadar gelişmiş bir zihin yapısına sahip insanların kontrolü kaslarına ve hayvani içgüdülerine devredip münakaşalarını o şekilde halletmeye çalışmaları kadar saçma bir şey yoktu. 

Benim içimde böyle iç güdüler olmadığından değildi bu. Ben de insandım, ben de sinirleniyordum, benim de öfkem gözümü karartabiliyordu ama hiçbir zaman zihnimi karartmasına izin vermiyordum. 

Fakat belli ki öfke tek başına bana etki edemese de eğer başka kaynaklardan yardım alırsa böyle anlık da olsa, nadiren baskın gelebiliyordu. Daha önce hiç hissetmediğim şeylere sahiplik yapan bir kaynak mesela. Gülce'ye baktığımda çağlayana dönüşen bir kaynak...

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now