Bölüm 4 - Uzun Gece

387 60 37
                                    


Eski bir restoranın bodrum katındaki küçük odada oturmuş yan odada operasyona hazırlanan ekibin seslerini dinlerken ikimiz de sessizdik. Ben elimde çevirdiğim anahtarın üstünden yansıyan ışığa bakarken Giray da başını yere eğmiş ayaklarını izliyordu.

Operasyonu olabildiğince gizli tutmak istedikleri için bazı operasyonlarda yaptıkları gibi hazırlanmak için bu mekanı seçmişlerdi, bize söylediklerine göre. Bodrum kat uzun bir koridor boyunca sıralanmış beş odadan oluşuyordu. Sağda üç oda solda iki oda vardı. Biz soldaki iki odadan birinde oturuyorduk. Bu odada sadece bir masa ve sandalyeler, iki kanepe ve küçük bir tezgah vardı. Üstündeki kahve makinesi ve bardaklardan anlaşıldığı üzere dinlenme odası gibi bir yerdi burası. Giray tezgahın altındaki mini buzdolabından bir şişe su alıp geri yerine döndü.

Yan oda daha büyüktü ve büyük bir masa, etrafında sandalyeler ve duvarda birkaç ekran olan bir toplantı odasıydı. Diğer odalardan sadece birini açık kapısından biraz görmüştüm, içi silah ve mühimmat doluydu. Kendimi ucuz bir aksiyon filminin içine düşmüş gibi hissediyordum.

Bir anda aklıma gelenle yüzümü Giray'a döndüm. "Sen benim telefon numaramı nereden buldun?" diye sordum pat diye.

Ani çıkışım onu şaşırtmıştı. "Bir arkadaşım var, bu işlerden anlayan. Herhangi bir uygulama için  telefonuna erişim izni verdiysen numaranı almak çok zor değil aslında," derken bir kolunu sandalyenin ardına sarkıtmış ve bana dönmüştü.

Bunu ben de biliyordum aslında, sürekli kendime kullandığım tüm uygulamaları inceleyip kontrol etmek konusunda tembihlerde bulunsam da demek ki gözden kaçırdığım olmuştu. Ayrıca kendi çapımda çalışıp geliştikçe bu açıkları bulma konusunda da iyileşiyordum bence. 

"Peki o adamların benim evime geldiklerini nereden öğrendin?" diye sordum be sefer de. Tek kaşımı havalandırmış ve başımı eğmiştim.

"Birkaç mekana dinleme cihazları yerleştirmiştim fırsat buldukça. Onları dinliyordum ve dün kulağıma senin adın çalındı. Sonrası malum, senin eve geleceklerini öğrenince seni aradım hemen," diye cevapladı o da beni.

"O kadar yani," dedim sorgular gibi.

"O kadar," dedi o da beni temin etmek istercesine.

Biz gözlerimizi birbirimize dikmiş önce kim çekecek yarışı yaparken içeri Mithat Bey girdi konuşarak. "Hadi gençler, yola çıkıyoruz."

Hızla ayağa fırladım ve sandalyenin arkasına astığım ceketimi sırtıma geçirdim. Beni bir anlığına terk eden gerginliğim daha güçlü bir şekilde bütün vücudumu ele geçirmişti. Yalan yoktu, çok korkuyordum. Adamların istedikleri saatte istedikleri yerde takası gerçekleştirecek ve bellek karşılığı kardeşimi alacaktık. Bahsi geçen bellek onlar için gerçekten önemli olmalı ki ben arayıp da kabul ettiğimi söylediğimde hemen bir saat sonraya buluşmayı ayarlamışlardı. 

Ali komiser ve ekibinin asıl basmak istedikleri takas yakında gerçekleşecek büyük takastı. Ama takasla ilgili hiçbir bilgiye ulaşamamışlardı. Yakın bir zamanda çetenin içine bir köstebek yerleştirmeyi başarmışlardı, ama bahsi geçen takas o içeri girmeden önce ayarlandığı için bir şey öğrenememişti. Bu geceki takası polisler basıp da oradaki adamları alınca diğer takası da riske atmamak için yeni bir tarih ve mekan ayarlayacaklarını düşünüyordu Ali komiser. Böylece içerideki adam ve yerleştirdiği dinleyiciler sayesinde bir şeyler öğrenebileceklerdi. Bana kalırsa her şey çok faraziydi ama tabi ki bana kalmıyordu. Zaten umurumda da değildi, Tilbe'yi alalım yeterdi bana. 

Giray'ın kullandığı arabam bir hız tümseğinden geçerken sarsılınca oturduğum koltuğa tutundum. Ellerim buz kesmişti, nasıl titremiyordum bilmiyordum. Takasa beraber gidiyorduk, gerginliğim beni ele geçirince anahtarı ona vermiştim. Polisler ve Mithat Bey önden gidip ayarlanan yerin etrafına konumlanmışlardı.  

"Bembeyaz olmuşsun," dedi, gözlerini yoldan ayırıp bana çevirdiğinde. Vücudumdaki bütün kan çekildiği için olabilirdi. "Korkma diyemeyeceğim çünkü ben de ilk kez bir operasyona gidiyorum. Ben korkmuyorum desem yalan olur," diye ekledi tek eliyle direksiyonu çevirirken. Sesine eğlenen bir ton katmaya çalışsa da gerginliği hissediliyordu.

"Ya bir şeyler ters giderse? Ya sana düşündüğümüzden çok kızgınlarsa mesela? Sırf seni almak için çağırdılarsa bizi? Tilbe orada olmazsa?" diye soruları sıralarken koltukta ona doğru dönmüştüm. Sesim her soruyla biraz daha yükselmişti.

Çatılan kaşlarının altındaki bakışları bana çevrildi. "Beni daha çok gererek mi rahatlayacaksın? Ne bu şimdi?" diye sordu. Çatık kaşlarına rağmen gülen sesi gerçekten kızmadığını gösteriyordu. Yan aynadan yolu kontrol edip öndeki arabayı sollarken devam etti. "Hem belleği istiyorlar, kardeşini getirmemeleri saçmalık olur."

Nefesimi sesli bir şekilde verip oflayarak yolda akıp giden şeritleri izlemeye başladım. Ne derse desin işe yaramazdı çünkü bir türlü rahatlayamıyordum. Her şey olabilirdi, kafamdan bin tane olasılık geçiyordu.

"Geldik," dedi arabayı eski fabrikanın önüne parkederken. Emniyet kemerimi çözüp yerimde dikleştim ve derin bir nefes aldım. Aynı anda birbirimize dönünce göz göze geldik.

"Her şey yolunda gidecek, iyi düşünelim iyi olsun," dedi hem beni hem kendini ikna etmek ister gibi.

"Umarım," dedim ben de ela gözlerim kara gözlerine sabitlenmişken. İki saniye geçti, bana iki yıl gibi gelen. O anda önce kim bu yabancı dedim kendi kendime, sonra birazdan benim için diğer tüm yabancılardan ayrılacağını düşündüm. Garip bir bağ kurulmuştu aramızda, sırlardan oluşmuş bir arap saçıyla bağlanmıştık birbirimize. 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now