Bölüm 9 - Davet

215 39 61
                                    


Taksi, oturduğum sokağa girince taksimetrede gözüken parayı hazır ettim. Apartmanın önüne gelince, şoföre iyi akşamlar dileyip indim. Taksi uzaklaşırken, içime derin bir nefes çektim; son baharın kışa döndüğü günleri çok seviyordum. Hava, gecenin etkisiyle soğumuştu. Yüzümde kocaman bir gülümseme belirdi, soğuk havalara bayılırdım. Kış en sevdiğim mevsimdi, yaza ve sıcağa asla dayanamıyordum. Ben hep iklimin kış olduğu, soğuk, yağmurlu ve kapalı havaların hüküm sürdüğü bir yerde yaşamalıydım. Güneş, arada merhaba dese de yeterdi bana...

Kollarımı göğsümde birleştirip, kabanıma sarındım ve kafamı dolunayın parladığı gökyüzüne kaldırdım. Sebepsiz yere çok neşeli ve enerjik hissediyordum. Utanmasam, satın aldığım tablodaki balerinler gibi ayın altında dans edecektim. Bu keyifli halimi bıçak gibi kesip beni yerimden sıçratan arkamdan gelen ses oldu. 

"Neye gülüyorsun öyle deli gibi?" 

Giray. Çok alışık olmadığım topukluların üstünde hızla arkama dönmenin etkisiyle dengemi kaybetmiştim. Odağımı şaşırtan kendisi olmasına rağmen hızlı davranıp kolumdan yakalayan ve düşmeme engel olan da O olmuştu. 

"Dikkatli ol," diye azarladı beni. "Böyle gecenin bir vakti, sokağın ortasında leyla gibi dalarsan korkarsın tabi." Eli hâlâ kolumdaydı. "Arkanda olduğumu fark etmedin bile... Ya manyağın teki olsaydım?" Eli..hâlâ kolumdaydı. 

"Öylesin zaten." İçime doğru mırıldanmama rağmen duymuştu. Elini kolumdan çekti. "Ne işin var burada?" 

Ellerini kabanının iki cebine yerleştirdi ve ciğerlerine doldurduğu nefesi dışarı üfledi. Soğuğun etkisiyle soluğu sise dönüşmüştü. "Dün, şarj aletimi sende unutmuşum. Alabilir miyim lütfen, Gülce hanım?" Sokak lambasının sarı ışığı tam yüzüne düşüyordu, saçları dağılmıştı. Baştan aşağı siyah haliyle geceye çok yakışıyordu. Ne saçmalıyorsun allah aşkına sen Gülce, on üç yaşındaki ergenler gibi...

"Tabi ki Giray Bey. Beni takip edin lütfen." Apartmanın kapısına doğru adımlarken çantadan anahtarları çıkardım. Gölgesi üstüme düşüyordu. Her zaman olduğu gibi ağır kapıyı itmekte zorlanınca, üzerimden eğilip tek eliyle kapıyı itti. Bu eşek ölüsü gibi kapılardan nefret ediyordum. 

Merdivenleri tırmanırken "Niye yalnız döndün?" diye sordu arkamdan. Birinci kata adım atınca, bizi gören sensörlü lamba önümüzü aydınlattı.

"Sen kimi bekliyordun, söyle çağıralım," dedim alayla. 

Sahte bir gülüş döküldü dudaklarından. "Arkadaşın bütün gece yanındaydı, eve de bırakır diye düşünmüştüm."

"Arkadaşım," dedim kelimeyi onun gibi tonlayarak, başım arkaya döndüğünde, "teklif etti zaten. Ama ben istemedim." Üçüncü kata geldiğimizde anahtarı kilide soktum ve çıkarken çevirdiğim yönün tersine üç kere çevirdim. Kapıyı kendime doğru çekip kilidi tekrar zorladım ve iterek açtım. Eski bir kapıydı, zor açılıyordu.

İçeri adım atınca durdum ve tereddüt ederek, "İçeri gelmek ister misin yoksa ben bulup getireyim mi?" diye sordum.

Benim aksime o hiç tereddüt etmeden ayakkabılarını çıkardı ve içeri geçti. Belli ki o benim gibi yorulmamıştı, geceyi sonlandırmak istemiyordu. Başka yerde devam etse olmuyor muydu? Ben çok yorgundum, ayaklarım sadece ağrıdan ibaretti artık. Uyumak istiyordum...

Peşinden salona girip onu, kabanını çıkartmış koltukta otururken bulunca olduğum yerde kaldım. Kaşlarım benden habersiz çatılmış, dudaklarım büzüşmüştü. "Lütfen rahat et, hiç çekinme," dedim iğneleyici tonumu gayet açık ederek. 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now