Bölüm 26 - Değişen Dengeler

198 19 45
                                    

Yıllar önce bir kitap okumuştum. Çocuktum, kütüphanede şans eseri karşıma çıkan bir masal kitabıydı. Hep gecenin olduğu bir diyarda yaşayan ve kendine bir yıldızı arkadaş edinen küçük bir kızla ilgiliydi. Kız, gökyüzünde, kafasını kaldırdığında gördüğü parlak noktalardan birini kendine arkadaş seçmişti. Anne ve babası sürekli çalışmak için uzaklara gidip onu odasında yalnız bırakıyordu. Kız da pencerenin önünde oturup, bütün süreyi o yıldıza konuşmakla geçiriyordu.

Evlerinde hiç ışık yoktu. Kız o yüzden, karanlığına küçük bir delik açtığı için yıldıza minnettardı. Kendini bildi bileli yıldızı oradaydı, ne zaman korksa, ne zaman üzülse pencereye koşardı ve yıldızını onu beklerken bulurdu. Yıldız, onun en iyi, belki de tek arkadaşıydı.

Yıldızın bir sürü başka başka yıldız arkadaşları vardı, o yüzden kız üzülür, bazen kıskanırdı. Ama yıldızının bir tek ona bu kadar parladığına inanırdı. Yıldız, onun gördüğü en parlak ışıktı. 

Kız ışık bir tek yıldızına ait bir şey sanıyordu. Bir tek ondan görmüştü çünkü.

Sonra bir gün anne babası, bu sefer o uzak diyarlara onu da götüreceklerini söylediler. Kız çok sevindi. Ama yola çıktıklarında mutluluğunu kesen bir şey oldu. Yıldızı yoktu. Onlar ilerledikçe gökyüzünde yıldızını aradı ama bulamadı. Penceresinden baktığında gördüğü yıldızı bulamıyordu şimdi. Bir sürü yıldız vardı ama onun yıldızı yoktu, göremiyordu. Çok üzüldü, ağladı... Yine de elinden bir şey gelmedi. Yol boyu yıldızını hiç görmedi.

Yol bitmeye yaklaştığında kızı çok şaşırtan bir değişim yaşanmaya başladı. Gökyüzü siyah rengini kaybediyordu yavaş yavaş, bir aydınlık yayılmaya başlamıştı gözünün önündeki uçsuz bucaksız diyarlara. 

Gözleri büyüdükçe büyüyordu, dudakları iki yana kıvrıldıkça kıvrılıyordu. 

Öyle bir şok yaşıyordu ki, gördüğü şey kalbini durduracak sandı.

Karşısında, hayatında gördüğü en parlak ışık vardı. O kadar parlaktı ki gözlerini tamamen üstüne dikemiyordu bile. Işığı hem sürekli bakma arsuzuyla dolduruyordu içini hem de canını yakıyordu. Sadece ışığı yoktu, bir de sıcaklığı vardı. Yüzüne, ellerine, kollarına, kırmızı kareli elbisesinin altında açıkta kalmış dizlerine vuran ışığı onu huzura götürecek şekilde ısıtıyordu. 

İçi ısınmıştı. Hiç gülümsemediği kadar büyük gülümsüyordu. Sadece dudaklarıyla değil, bütün hücreleriyle gülümsüyordu.

Hayatında gördüğü en güzel şeydi bu.

Daha önce ışığı gördüğünü sanıyordu, ışık nedir bildiğini sanıyordu. Ancak şimdi fark ediyordu, daha önce aslında gerçekten ışığı görmediğini. Şimdiye kadar karanlıkta olduğunun bile farkında değildi aslında. Hayatı, ruhu aydınlanmıştı. Sanki şimdiye kadar yarım yaşıyordu.

Şimdi hayat bulmuştu.

***

Yüzümü boynunun girintisinden çekerken gökyüzünde parlayan yıldızlar gözlerime zayıf ışıklarını değdirip çekildi. Benimle birlikte Giray da yüzünü boynumdan kaldırdı, arkasında birleştirdiği ellerimizi çözdü ve çekilmeme izin verdi. 

Benden bir adım geriye çekildiğinde, bir an göz göze bakamadan karşılıklı durduk. Daha önce de sarılmıştık, ama bu sefer biraz farklı sarılmıştı sanki. Nasıldı bilmiyordum. Değişik bir şeyler vardı bu sefer beni kendine çekişinde. Sanırım o da farkındaydı, istemeden yapmıştı belki de o yüzden bana bakamıyordu. 

Sanki günlerdir susuz kalmış gibi yutkunmaya çalışıp boğazını temizledi. Gözlerini alnımda dolaştırıyor, gözlerime indiremiyordu. "İyi misin?" diye sordu, kurumuş sesiyle. 

ZAMANSIZWhere stories live. Discover now