25

53 9 0
                                    

"Merhaba Melissa."

Kulaklarında çınlayan ses tam olarak duymayı umduğu şey olsa da yine de arkasını dönerken Melissa'nın kalbi panikle çarptı. Ve işte karşısındaydı adam. Profesör... Ensesinde toplanmış uzun saçları, jilet gibi ceketi ve yuvarlak camlı gözlükleriyle Melissa'nın onu son gördüğü anda takılı kalmış gibiydi. "Geciktin," dedi bir sorudan çok durum tespiti yapar gibi.

Sinirden kahkaha atıyordu neredeyse Melissa. Bir saattir onu bekleyenin kendisi olduğunu söyleyecekti ki gölgelerin içinde hareket eden diğer şekiller girdi görüş alanına. Bir kez daha sağı solu, dört bir yanı On Üçlerle sarmalanmıştı şimdi. Onların ne zaman, nereden, nasıl ortaya çıktıklarını bilmiyordu. Dünyayı kurtarmak için gönderilmiş özel elçiler olmanın kendine özel artıları vardı belli ki.

"Malikaneden çıkamadım," diye açıkladı Melissa bakışları yeniden profesörün üzerinde durduğunda. "Ön göremediğim şeyler yaşandı."

"Biliyoruz," dedi profesör Melissa'yı şaşılacak bir soğuklukla. "Yaptığın yanlıştı. Şeytan'ın karşısına tek başına çıkarak tüm planı tehlikeye attın. Buraya gelmeliydin. Anlaştığımız gibi."

Melissa ani bir öfke dalgasıyla çarpıldı. "Bir çocuk öldü," dedi sıktığı dişleri arasından. Şeytan hepimizi kandırdı, Aslan düşmanın kontrolünde ve artık benden nefret ediyor. "Şeytan'ı durdurmam gerekiyordu. Denemek zorundaydım. Anlamadığımız bir büyü kullanıyor. Bir bağ..."

"O bağı kimse kaldıramaz," dedi duygusuz ses Melissa'nın sağından.

Bir başkası eklemişti. "Şeytan var olduğu sürece melezi kontrol etmeye devam edecek."

Melissa hayretle bir sağa bir sola bakıp profesöre döndü. "Bunu biliyor muydunuz?"

"Bunun önemi yok," dedi adam hemen. "Başarılı olduğumuzda bağ ortadan kalkacak. O zamana kadar meleze kimse yardım edemez."

Birinin kalbinin üstünde tepindiğini hissetti Melissa. Göğsü sıkışmış, zar zor içeri sızan hava ciğerlerinde patlayıcı bir gaza dönüşmüştü. Bu varlıklarla savaşıp haklı çıkmaya çalışabilir, asla bulamayacağı çözümlerin peşinden koşmaya devam edebilirdi. Ama profesörün doğruyu söylediğini biliyordu. Denemiş, başardığını sanmış ve düşündüğünden bile ölümcül bir darbe almıştı. Aslan'ı da diğerlerini de koruması için On Üçlerin başarılı olmasından başka bir ihtimal yoktu.

Dilinin ucuna gelen tüm itirazları yuttu Melissa ve "Söyle o zaman," dedi bastırdığı göz yaşlarıyla çatallaşan sesiyle. "Nereden başlamam gerekiyor?"

Profesörün yüzünde ne anlayış ne şefkat ne de hoşgörü vardı. Bir süre Melissa'nın derisinin altında gizli bir bilgi arıyormuş gibi dikkatle yüzüne bakmış, sonra da omzunun üstünden arkasındaki ekibe başıyla işaret vermişti. Aynı anda ceplerine uzandı On Üçler. Kimi montunun, kimi kotunun, kimi gömleğinin içine sokmuştu elini. Ardındansa gümüşi bir pırıltı yerleşti her birinin parmakları arasına. En yakınında profesör olduğundan onun ellerine kaydı Melissa'nın gözleri. Diğerlerinin aksine adamın iki eli de doluydu.

Bir an On Üçlerin metroda kullandıkları ışıktan kılıçlarını çektiklerini düşünüp panikledi Melissa. Profesör diğerleriyle birlikte aletleri dudaklarına götürdüğündeyse bunların küçük flütler olduğunu fark etti. Çıkan ilk notayla yer Melissa'nın ayakları altından çekilmişti. Tanrım... Neydi bu işittiği? Müziği sadece duymuyor; görüyor, kokluyor, teninde hissediyordu. Bambaşka bir tınıydı her flütten çıkan, bir yapbozun parçaları gibi tamamlıyorlardı birbirlerini. Tüm dünyanın kitaplarını kapsayacak kadar çok bilgi gizliydi müzikte, iki büklüm olmuştu Melissa altında kaldığı bu büyük gücün etkisiyle. Ok gibi fırlıyordu her nota flütlerden. Bir yağmur gibi üzerlerine inerken dokunduğu her yeri ışığa boğuyordu.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKWhere stories live. Discover now