11

112 19 18
                                    

Melissa annesinin önüne koyduğu böreklere baktı hayretle. Masaya oturduğundan beri yemesi için tabağına doldurulan onca şeyden sonra şölenin daha ortasına bile gelmediklerini görebiliyordu. Bir bayram sabahını andıran masada ne yoktu ki... Beş, altı çeşit peynir, taze domates, salatalık, bal, kaymak, reçelin her türlüsü, sucuklu yumurta, o yetmez diye menemen, fındık, fıstık, ceviz... ve şimdi de kıymalı börek.

"İngiltere'de de insanlar yemek yiyor biliyorsunuz değil mi?" dedi Melissa gülerek. "Orada tamamen aç kaldım denemez yani."

Annesi üzerine eğilip şefkatle yanağını okşadı. "Sen benim böreğimden başkasını yemezsin bir kere."

"Hem gavurlar ne anlar halis muhlis Türk kahvaltısından," diye onayladı babası karısını. Tabağına aldığı yağı donmuş sucuğun keyfini çıkartıyordu afiyetle. Tıpkı sıcak böreğin üstüne bal sürmekle meşgul olan kardeşi gibi.

Melissa bir an hiçbir şey diyemeden onları izledi sakince. Yeniden yuvasında, hayatı mahvolmadan önceki koltuğunda, annesinin kurduğu masada oturuyordu. Evin aklı başında büyük kızıydı. Ailesinin, onu bu hayata getirip büyüten insanların artık bambaşka bir varlık olduğunu hissedememesi ne acayipti. Yemeklerini paylaştıkları yabancının kendi kızları değil de bir ucube olduğunu anlasalar ne yaparlardı acaba? Ya da Melissa parmağını oynattığı an tüm binanın başlarına yıkılacağını bilseler... Kıyameti getirecek gücü olduğunu öğrenseler... hala onu sevebilirler miydi?

Baba ayaklanıp ocakta kaynayan demliğe gitmişti. "Çay koyayım ben kızıma," dedi ince belli bardağı keyifle doldururken. "O İngilizler bir de çayı kendileri bulmuş gibi davranmıyor mu? Nerede var böyle tavşan kanı ha? Söyle hadi, içtin mi böylesini orada?"

Melissa kendini gülümsemeye zorladı. "Bir de içine süt koyuyorlar. İnanabiliyor musun baba?"

"Katliam!" dedi kardeşi ağzındaki koca lokmayı yutmaya çabalarken. Çıkardığı sesler tüm aileyi kahkahalara boğmuştu. Melissa'yı bile... En azından dışarıdan öyle görünmesi için elinden geleni yapıyordu Melissa. Havalimanından eve uzanan yolculukta, eski odasının onun için tertemiz hazırlanmış olduğunu gördüğünde, bitmek bilmeyen bu uzun kahvaltı boyunca... aynı gerçek dışı neşeyi korumaya çalışmıştı. Ama artık giderek yorulduğunu hissediyordu. Ait olmadığı bir masalın ana karakteri gibi davranmak oldukça tüketiciydi.

"Ben şimdi biraz dinlensem olur mu?" dedi bir anda. Sözlerinin yarattığı şaşkınlık ve mutsuzluğu anında ailesinin gözlerinde görmüştü. Ama sonra yüzleri yumuşadı ve şefkatle gülümsedi her biri.

"Tabii ki," dedi annesi ayaklanıp. "Bütün gece yolculuk yaptın kızım. Yorgun olman çok normal. "Uykusuzluktan ölüyorsundur."

Ölmüyordu. Bu tip insani zayıflıklar artık Melissa için bir sorun sayılmazdı. Acıktığını ya da yorulduğunu hissetmiyor, sadece normal olduğunu kanıtlamak için her gece kendini uykuya zorluyordu. Yine de "Evet," dedi annesine hüzünlü bir sesle. "Biraz uyusam kendime gelirim."

Melissa'nın tek amacı yalnız başına kalıp düşünebileceği birkaç saate sahip olmaktı. Planı kusursuzca işe yaradığından az sonra odasında, yatağının üzerinde oturuyordu bir başına. İçeri girer girmez kalın perdeleri kapatıp kendini karanlığa hapsetmişti. Böylesi çok daha huzurluydu. Bu hayatta belki de en iyi bildiği koku -kendi odasının kokusu- her şeyden daha yabancı gelmişti ona. Başını yastığa bıraksa da ellerini yanağının altına yerleştirdi. Sanki zehrini hala hafızasındaki gibi saf ve temiz duran çocukluğuna bulaştırmak istemiyordu.

Zaten huzursuz bir direnişin ardından yeniden ayağa kalkmıştı az sonra. Odanın ortasında ileri geri yürüdü, eski kitaplarına, dolabın kapağına tutturulmuş resimlere baktı. Telefonunu çıkarıp Aslan'ın mesajlarını açsa da eli bir türlü bir şey yazmaya gitmemişti. Ona sert davrandığının farkındaydı. Malikanede ettiği sözler, uçakta aralarına koyduğu mesafe... Onu havalimanında bırakıp ardına dahi bakmamıştı. İçinde bir yerde ne kadar acımasız olduğunu tekrarlayıp duran bozuk plak yine de elini uzatıp sevdiği adama iki güzel şey yazmasına yardımcı olmuyordu. Daha da siniri bozulmasın diye telefonu çantasının dibine atıp unutmaya hazırdı, ama o an gelen görüntülü arama isteği odasının sessizliğini anında yok etmişti.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKWhere stories live. Discover now