18

62 11 0
                                    

Yarım saat... Hayır daha fazla. Belki bir, belki iki... Bilmiyordu Aslan. Ne zaman bu aynanın önüne gelmişti, ne zamandır aynı şekilde yansımasına bakıyordu söyleyemezdi. Parmakları altında kurumuş kan epeydir bu halde durduğunu gösteren tek ipucuydu. Kırmızıya boyanmış lavaboyu iki yanından kavramıştı elleri. Damarları belli belirsiz parlıyordu hala, sönmüş ateşinden geriye kalan cılız bir ışık gibiydi şu an. Parçalanmış gömleğinin altında göğsünde çoktan kapanmış bir yaranın gümüşi çizgileri görülüyordu. Her ne olduysa bedeni kendini hızla toparlamıştı. Oysa hafızası...

Her ne olduysa... diye düşündü Aslan dehşetle. Bilmem kaçıncı kez kayıp anılarına ulaşmayı denediyse de gece yastığa başını koyduğu andan sonrası koca bir boşluktu hala. Melissa'yla mesajlaştığını biliyordu. Bir süre kitap okumayı denemiş, sonunda pes edip karanlıkta tavanı izlemeye koyulmuştu. Sonrasında kötü bir rüyanın ortasına daldığına emindi. Karanlık. Bolca ateş. Bolca kan. Çığlıklar. Hırıltılar. İniltiler. Önce avladığı, sonra avlandığı hem parçaladığı hem parçalandığı, bitmek bilmeyen bir kâbus görmüştü. Bir karabasandı bedenini bu denli yorgun bırakan. Öyle olmak zorundaydı. Peki... ellerine yapışmış kanı, tenindeki kesikleri ya da yarısı yanıp yarısı parçalanmış kıyafetlerini nasıl açıklayacaktı?

Bilmiyordu işte. Bilmiyordu. Kahretsin! Dakikalar geçmesine rağmen aynanın önünden milim kıpırdayamamış olmasının nedeni hafızasındaki bu kayıptı. Sanki lavabodan uzaklaşsa yansıması da onunla hareket edip tüm berbat sırları ortaya dökecekti. Sağa sola bakmaya cesareti yoktu. Odasında onu ne beklediğini bilmiyordu. Gözleri yere kaydığı an lanet etmişti kendine. Kapıya kadar uzanan kırmızı damlalar onu gerçeğe ulaştıracak bir patika gibi uzanıyordu önünde.

Bir rüya değildi dedi kafasının içinde bir ses. Bu dehşet bir anda geri sıçramasına neden oldu. Aniden kendi suratına bakmak imkansızlaşmıştı. Bir rüya değildi! Bir rüya değildi! Panik bedeninin her saniye giderek ısınmasına neden oluyordu. Bir an sonra damarları yeniden kızarmaya, altın parıltılar saçmaya başlamıştı. Ne yapacağını bilmeden banyonun ortasında etrafına bakındı Aslan. Eli farkında olmadan ensesine uzandığında daha fazla kan bulaşmıştı parmaklarına.

Tanrım... Ne gelmişti başına böyle? Bir savaştan kıl payı kurtulmuş gibiydi. Bir savaştan... diye tekrarladı hemen iç sesi. Aslan'ın asla cevaplayamayacağı sorular sormaya devam ediyordu. Kiminle nerede ne zaman ne için? Evdeydi şu an değil mi? Berbat bir şey yaşamış da olsa bir şekilde buraya gelmeyi başarmıştı. Yoksa zaten...

Aslan o an aklına gelen ihtimalle kapıya atıldı. Annesi, Ada... Ya eve bir saldırı olduysa ya düşmanları hafızasını silen bir büyüyle onu bomboş bırakırken sevdiklerine bir kötülük yaptıysa? Odasına geçtiğinde gözleriyle etrafı taramak için sadece bir an durdu Aslan. Yatağın üstüne fırlatılmış lekeli ceketi ve halıya damlamış kan dışında her şey fazlasıyla normal görünüyordu.

Yine de koridora attı kendini. Ev sabahın o saatinde olması gerektiği gibi sessizdi. Annesinin de Ada'nın da kapıları kapalı görünüyordu. Gözleri anında kendi odasının önünden merdivene uzanan izleri yakalamışsa da önce kardeşine yöneldi Aslan. Kapıyı yavaşça aralarken karşılaşabilecekleri yüzünden elleri titriyordu. Nefesini tuttuğu kısa bir anın ardındansa hem delice rahatlamış hem de şaşırmıştı. Ada her şeyden habersiz mışıl mışıl uyuyordu yatağında. Oyalanmadan annesinin odasına geçti Aslan. Aynı şekilde yatağında ve güvendeydi o da. Tamam. Güzel. Bu en azından eve bir saldırı olduğu ihtimalini ortadan kaldırırdı. Ses çıkarmadan merdivene ilerledi. Antreye ulaşana kadar birkaç basamakta bir kan lekeleri görmeye devam etmişti. Ama onları fark eden ilk kişi değildi.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin