16

61 12 2
                                    

Şeytan alevler saçan bir ejderha gibi hissediyordu kendini. Önüne çıkan ne varsa yakmış, gazabıyla tüm Sınır'ı sallamış, yine de öfkesini azıcık olsun sakinleştirememişti. Nahoş his bedenini sardığı sırada yatağında olan iblis bir kül yığınıydı artık sadece. Onunla birlikte karşısına çıkan ilk üç iblisi de kontrolsüz ateşiyle yok etmişti Şeytan.

Biri... kendini bilmez biri... onun olana, onun topraklarında el uzatmaya kalkmıştı. Delirecekti kendi hiddetiyle. Hiçbir ölüm yeterli değildi içindeki canavarı sakinleştirmek için. Tüm Sınır, tüm park, tüm kâinat var oluşlarının en derininde yaşıyordu efendilerinin hiddetini. Kulaklarına fısıldadığı tek bir kelime emrindeki tüm iblisleri harekete geçirmişti bile.

Melissa...

Kızın başının belada olduğuna şüphe yoktu. Melissa'nın kalbindeki korku Şeytan'ın nefesini kesiyor, öfkesi onun tenini yakıyor, açığa çıkardığı gücü tüm Sınır'ı sarsıyordu. Öyle eşsizdi ki, onu ele geçirmek isteyecek binlerce düşman sayabilirdi Şeytan tek nefeste. Ama bunu onun evinde yapmak... Kıyameti ayağına çağırdığını biliyor olmalıydı bu küstahlığı yapan sefil yaratık.

Hayır, tüm kullarını onun üstüne salsa da yeterli değildi Şeytan'a. Bizzat kendi vermeliydi cezasını. Kıyafetlerini giyip kaftanını omzuna attığı an yüzüğüne dokunmuş ve büyü anında onu Sınır'daki güvenli kalesinden parkın içine taşımıştı. Gözlerinin Cehennem'in ışıltılı dünyasına alışması için bir an bekledi. Melissa'yı görmeliydi o sahte dünyanın ortasında. Oysa oyuncakların arasında tek başına dikiliyordu şimdi Şeytan. Neden yüzüğü onu doğrudan kıza götürmemişti bilmiyordu. Yeniden denedi. Bir çadırın önündeydi bu kez. Hala yoktu Melissa. Hala acı içinde, ondan uzakta, bir başınaydı. Çıldıracaktı Şeytan öfkeden. Ne engel oluyordu ona ulaşmasına? Neydi yüzüğün doğru çalışmasına engel olan? Sanki bir güç, farklı, çok ama çok farklı bir büyü...

Daha fazla düşünmedi Şeytan. Tüm bu park, tüm Sınır onunken Melissa'ya ulaşmak için aptal bir yüzüğe ihtiyacı yoktu. Sadece bir an durdu kızı hissedebilmek için. Sonraysa ruhuna takılı bir kanca gibi onu çeken güce doğru ilerledi. Her adımda daha da belirginleşiyordu zihnindeki görüntüler. Tüm iblislerinin gözleri onundu. Az sonra biliyordu nereye gitmesi gerektiğini. Döküntüler Evi... Melissa... Her şeyi görüyor, her şeyi duyuyordu. Bedeninden önce ruhu mekânı basmış, neler yaşandığına şahitlik etmişti. "Davut!" dedi adamın ismini bir böcek gibi çiğneyerek. İşte bu zevkle yok edeceği eski bir düşmandı.

Ama Melissa'nın durumu iyi görünmüyordu. Kapana kısılmıştı. Nasıl olabilir anlamıyordu Şeytan. Onun güçlerine sahip birini Davut gibi safkan bile olmayan bir melez nasıl alt edebilirdi? Sadece Melissa da değil, üzerlerine saldığı tüm iblisler panik içindeydi. Yok oluyorlardı birer birer. O an çok ama çok eskilerden hatırladığı bir koku aldı Şeytan. Unutulmuş bir tattı damağında kalan. Bu... bu karanlık büyü... yüzüğünü bile etkileyen sıra dışı güç... Eğer haklıysa... eğer sahiden Davut bu kadar eşsiz bir laneti uyandırmayı başardıysa...

Kaç! diye haykırdı Şeytan. Yaklaştıkça daha da kuvvetleniyordu Melissa'yla kurduğu bağ. Onun zihnindeydi artık. Kızın yaşadığı panikle onu duyup duyamayacağına emin değildi. O yüzden üsteledi. Çık oradan! Hemen, şimdi!

Kat ettiği her bir metrede Şeytan yanılmadığına biraz daha emin oluyordu. Asır geçmişti belki böyle bir büyüyle karşılaşmayalı, ama tanımamasının imkânı yoktu. Unutulmuş bir şarkıyı yeniden dinlemek gibiydi kulaklarındaki ezgi. Ve bu, o gün ilk kez gerçekten korkmasına neden olmuştu. Melissa böyle bir güçle tek başına mücadele edemezdi. Henüz değil. Şeytan ona gücüyle neler yapabileceğini öğretmeden olmazdı.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKWhere stories live. Discover now