22

55 9 0
                                    

Melissa aynadaki yansımasına bakıyordu son on dakikadır. Her zamanki gibi, zehrini parlak renkleriyle gizlemiş göz kamaştırıcı bir çiçekten farksızdı. Gücü kalbindeki hasarın yüzüne yansımasını engelliyordu. Pürüzsüz teni, uzun kirpikleri, omuzlarına dökülen gür saçları... onunki gibi parçalanmış bir ruh için ne kadar da güzel bir kılıftı bu. Hislerinin binde birini bile gösteriyor olsa çürüklerle kaplanırdı teni. Oysa gözleri her zamankinden biraz daha şişti yalnızca. Dikkatli bakan biri çok daha koyu olduklarını fark edebilirdi belki. Avının üstüne atlamaya hazır bir kedi gibi tüm irisini yutmuştu sanki göz bebekleri. Bu normaldi muhtemelen. Melissa ava çıkmak üzereydi.

Son bir kez kendine bakıp aynadan uzaklaştı. İnce, boz renkli bir elbise vardı üzerinde sadece. Nasılsa gittiği yerde kıyafetlere ihtiyacı olmayacaktı. Ayakkabılarını giymekle uğraşmadan odasından çıktı ve kapıda bekleyen Tobias'ı başıyla selamladı. İlahi ışığı meleğin kötü görünmesini engellese de Tobias'ın tüm yaralarını tek bakışta görmüştü Melissa. Onun yaşadığı acıyı varlığının en derinlerinde hissediyordu. Diğerleri gibi Sophie'nin veda ayinine katılamamıştı. Açığa çıkan gücün onun için ölümcül olduğunu deneyimledikten sonra Gloria izin verse de buna cesaret edemezdi. Ama küçük kızın cenazesini odasından izlemiş, Tobias'ın yanan minik bedenin başında döktüğü gözyaşlarına kendi penceresi önünde eşlik etmişti.

Sophie yoktu artık. Birkaç gün önce bu odada Melissa'ya söylediği son sözleri hala duvarların arasında yankılanıyordu sanki. Kızın cansız bedenini kucakladığından beri onu duymaya devam ediyordu Melissa. Kısacık ömrünü Sophie'ye zindan eden herkesten nefret etmiş, yaptığı için Aslan'ı öldürmek istemiş, gerçekleri öğrendiğindeyse bu nefret tek bir düşmana kilitlenmişti. Her şeyin, ama her şeyin suçlusu en başından beri tek bir kişiydi. Melissa'nın dönüştüğü canavar, kıydığı canlar, kaybettiği dostlar... En sonunda Aslan'ı da almıştı gölge ondan. Bu kadarı çok fazlaydı. Melissa ne pahasına olursa olsun Şeytan'a bu yaptıklarının hesabını ödetecekti bugün.

"Nerede?" dedi merdivene doğru ilerlerken.

Tobias başka bir şey eklemesine gerek kalmadan cevapladı. "Kütüphane. En uygun oranın olacağına karar verdiler."

Melissa için fark etmezdi. Planlarının işe yaraması yeterliydi. Aslan'ın bir günü daha bir suçlu gibi o pis zindanda geçirdiğini izlemeyecekti. Melekleri anlıyordu elbette, o da sarsılmıştı. Mahvolmuştu hatta. Aslan'ın Sophie'nin boğazını keserken ki görüntüsü hayatı boyunca kabuslarında onu avlamaya devam edecekti. Ama Aslan'ın zihnine girmeden önce onun gözlerine bakmıştı Melissa. Kimsenin acısı Aslan'ınkinden daha büyük olamazdı. En büyük kurban oydu bu oyunda. Melissa ya da diğerleri gibi yiten canların ardından ağlamıyordu sadece, ellerinden asla silemeyeceği kanın yüküyle ölüyordu her an.

"Bunu yapmak istediğine emin misin?" diye sordu Tobias alt kata indiklerinde.

Melissa onu cevaplamak yerine salonun ve koridorun farklı köşelerinde tetikte bekleyen meleklere baktı. Bellerine taktıkları bıçaklar, kollarına dolanmış halatları, bazılarının omuzlarındaki yay ve oklar... Her biri savaşmaya hazır görünüyordu. "Tüm bunlara gerek var mıydı?" diye sordu kütüphaneye doğru aralarından ilerlerken.

Tobias huzursuzlanmıştı. "Gloria her ihtimale karşı hazır olmamızı istedi. İşler ters giderse ve..."

"Ve açtığımız kapıdan canavarlar bu tarafa geçmeye kalkarsa..." diye mırıldandı Melissa kendi kendine.

Tobias sıkıntıyla başını salladı. Bu ihtimali düşünmemeye çalışsa da zaman yaklaştıkça kötü son çok daha olası görünüyordu Melissa'nın gözüne. Maria ve Gloria Şeytan'a ulaşmanın bir yolunu bulmuşlardı bulmasına, ama kimse böylesi çılgın bir girişimin ters tepmeyeceğini garanti edemezdi. Yine de denemek zorundalardı.

CEHENNEM EKSPRES - SİRKWhere stories live. Discover now