bölüm sekiz⁸

634 124 244
                                    

∿

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Geceye sadece birkaç saat kalmıştı. Boydan camların ardında görünen lacivert gökyüzüne dalmıştım. Donghyuck ve Chenle Jaemin'in evine en son katılanlardı. Onlar geldiğinden beri kulağımda asla bana ait olmayan gülüşme sesleri vardı ve kendimi salonun en ucunda, koltuğun köşesinde, otururken görünmez olmuşum gibi hissediyordum. Yanımdan geçen kimse bana bakmıyordu, zaten dikkat çekmek de istemiyordum. Kafamda sürekli Jeno ile mutfakta yaşadığımız o tuhaf an dönüyordu, onun dışında bulunduğum ortamdan rahatsız değildim ancak rahatsız olmalı mıydım, buna daha çok kafa yoruyordum.

"Bu ne şimdi? Jihoon'da bir de numaran mı var?"

Duyduğum cümlede dikkatimi çeken tek şeyi kalbim de fark etmiş gibi hızla çarpmaya başladığında başımı yasladığım koltuktan kaldırmış ve sesin geldiği tarafa dönmüştüm. Çaprazımdaki çift kişilik koltukta oturanlardan geliyordu bu ses. Az önce konuşan Chenle, Jinu'nun telefonunu tutmuş ekranını inceliyorken Jinu telefonunu hızla Chenle'nin elinden aldı.

"Bu sizi ilgilendirmez diyorum Chenle,
bir daha bu konuyu açmayın."

Jinu, rahatsız olmuşçasına nefeslendiğinde Chenle elini koyu kahve saçlarından geçirerek güldü. Hepimiz bu gülüşün gereğinden fazla kin içerdiğini biliyorduk.

"Şu pisliği kabul etmene inanamıyorum, gerçi,
bunu başlatan sen de sayılmazsın."

Bakışları bana dönen Chenle üzerine kanguru ceplerimde birleşmiş ellerimi daha da sıkı sardım, büyümesi imkansız görünen bu olay daha fazla katlanamayacağım bir seviyeye ulaşmıştı ancak her şeye rağmen bugün düşüncelerim zihnimde kalmak istiyorlardı. Sessiz kalmanın daha doğru olduğunu unutmak istemiyordum.

Jinu, konuşmak için hareketlendiği sırada karşı hizamdaki tekli koltukta oturan Donghyuck'un sesi araya girdi.

"Yifei, nasıl bu kadar kayıtsız kalabilirsin?
Her şeyin başında, bizim o pislikle nasıl bir durum içinde olduğumuzu biliyorsun ama bilmemezlikten geliyorsun. Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum."

Cümleleri özellikle sivrileştirilmişti. Canımı yakmak için dudaklarından ayrıldığında daha fazla onu dinlemek istemiyordum ancak hâla duruyor ve Donghyuck'un gözlerine bakıyordum. Ağzım açılmıyordu çünkü buna kalkışmıyordum bile, sadece söyleyeceklerini bitmesini beklercesine duruyordum. Emin değildim, ortada bu kadar abartılacak bir şey olmamasına rağmen neden üzerimdeki yük daha da ağırlaşıyordu? Neden bu yükü ağırlaştırmayı tercih ediyorlardı?

"Neden kutlama gecesindeki gibi konuşmuyorsun? Söyleyecek çok şeyin var gibi duruyordu."

Donghyuck'a gerçekten önem vermeye çalışıyordum, Jinu hariç burada en çok konuştuğum kişi oydu ancak şu anda gözlerime bakarken indirdiği o koyu perdelerden beni görüp görmediğine emin olamıyordum. Bir çocuk gibi azarlanırken, yüzümdeki ifade gittikçe daha da bozulurken tüm bunlara kayıtsız davranan benden çok o gibiydi.

there is a superhero in our school 英雄 jenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin