bölüm on iki¹²

597 132 140
                                    

Anneme eve biraz geç kalacağım hakkında kısa bir mesaj yazdıktan sonra telefonumu beyaz montumun cebine atmış, önümde, kapıyı aralamış bir şekilde beni bekleyen bedene doğru adımlamıştım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Anneme eve biraz geç kalacağım hakkında kısa bir mesaj yazdıktan sonra telefonumu beyaz montumun cebine atmış, önümde, kapıyı aralamış bir şekilde beni bekleyen bedene doğru adımlamıştım. Beyaz botlarımı çıkararak içeriye girdiğimde arkamdan kapanan kapıya doğru baktım, o sırada Jeno üzerindeki montu çıkarıp askılığa asmıştı bile. Bakışları bana döndüğünde omzu üzerinden gözlerime bakmıştı ki aniden aklıma gelen şeyle kendi montumu da kollarımdan sıyırdım ve ona uzattım.

Mırıldandığım küçük teşekkürü duymuştu ancak cevapsız bırakmayı tercih ettiğinde koltuk takımını işaret etmişti.

"Sen otur, ben de şu yüzüme bakayım."

Bakışlarım, dudağının kenarında duran yaradan yavaştan daha da kırmızılaşmaya başlamış elmacık kemiğine ulaştığında kafa salladım. Jeno onay verdiğimi görmüş, ardından bir şey demeden yanımdan ayrılmıştı.

Önümde birleşen ellerimle birlikte bakışlarımı bulunduğum evin içinde gezdirmeye başladım, yeni girdiğimden mi bilinmez ama içerisi çok soğuktu. Güzel bir koku hâkimdi, vanilyaya benziyordu.

Bej duvarlar etrafımı çevreliyordu. Siyah oturma grubuna eşlik eden siyah televizyon ünitesi oldukça büyüktü ve ünitenin raflarındaki film cdlerinin devamı ilerideki ahşap kitaplıkta da bulunuyordu. Hoş bir dekorasyon vardı.

Adımlarım koltuklara ilerledi ancak önünden geçerken fark ettiğim şey üzerine vazgeçerek duvarın bir köşesine ayrılmış ödüllere, fotoğraf çerçevelerine ve madalyalara yöneldim. Birçok spor dalında kazanılmış ödüllerin hepsi Jeno'ya ait değildi ancak yan yana dizilmiş fotoğraf çerçevelerinin hepsinde Jeno bulunuyordu. Yutkundum ve özellikle dikkatimi çeken çerçeveye eğildim.

Bizim okuldan olmayan, Jeno hariç daha önce hiç görmediğim dört çocuk.

Çok eski bir fotoğraf değildi. Hava güneşliydi. Yeterince mutlu gözüken bu beş çocuk sırtlarını denize vermiş, kumların üzerinde duruyorlardı. Tam ortalarındaki kişi ise Jeno'ydu, yüzündeki büyük gülümseme yüzünden gözleri kaybolmuştu. Diğerlerinin yüzlerini incelerken durdum ve gözlerimi biraz daha yaklaştırdım çerçeveye, bu... oydu.

O çocuktu. Bugün Jeno'ya iki kez yumruk atıp tehdit savuran çocuktu. Çerçevedeki karenin aksine gördüğüm bugünkü manzara, bir daha asla bu kadar mutlu olamayacaklarını hissettirmişti.

Yavaşça doğruldum ve tüm sorularımı zihnime gömmeye karar verirken oturma grubuna ilerledim. Siyah ve yumuşacık koltuğa bedenimi bıraktığımda bacaklarıma inen ağırlıkla ellerimi dizlerime yaslamakla yetindim. Aniden duyduğum kapı açılma sesi üzerine ise bakışlarım o tarafa döndüğünde, Jeno'nun lavaboya girdiğini fark ettim.

Aynanın önünde bir şeylerle uğraşan bedenini görebiliyordum. Üzerindeki siyah hoodieyi ne zaman değiştirdiğini bilmiyordum, şimdi ise düz beyaz bir tişört giyiyordu. Lavabo tezgahına yasladığı plastik kutuyu açtığında içerisinden pamuk ve birkaç ilaç çıkardı; öyle tahmin ediyordum. Ardından ilacı açtı, pamuğa damlattı ve aynadaki yüzüne baktı.

there is a superhero in our school 英雄 jenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin