bölüm bir¹

834 138 91
                                    

∿

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Şimdi bu mistik güçlü kahin gibi birisi mi?
Vay canına Chenle, sen gerçekten de
aşırı şanslı bir çocuksun."

İçeriye adımlayan kişilerin seslerini duymamla direkt kim olduklarını anlayabildiğimde kafamı kaldırma gereği bile duymamış, rastgele bir şeyler karaladığım defterime iç geçirerek bakmayı sürdürmüştüm.

En az kalemimle bıraktığım izler kadar dağınık düşünceler zihnime dolmaya başladığında elimi, önüme düşen siyah dalgalı saçlarıma geçirerek geriye doğru attım. Aynı anda dudaklarımdan büyük bir oflama yükseldiğinde sol yanımdaki tekli sırada birkaç hareketlilik oldu.

"Oğlum, yok diyorum. Sadece 'Bu öğlen
yapılacak antrenmana katılma.' yazıyordu notta,
kim ne bilecek ben parmaklarımı
çatır çutur kıracağım."

Chenle'nin oldukça yakınımdan gelen sesi üzerine istemsizce gözlerimi ona doğru çevirdiğimde Chenle, konuştuğunu fark ettiğim Renjun'den bakışlarını ayırmıştı ki göz göze gelmemiz bir oldu. Garip gözükmemek adına, sıranın üzerine yasladığı atelli eline baktım.

"Geçmiş olsun."

Gülümsemeye çabalasam da pek başaramadığımda Chenle benim aksime geniş bir şekilde gülümsedi ve Renjun'in omzuna vurdu.

"Sana herkesin ilk olarak o kahraman
bozuntusunu sormayacağını söylemiştim,"

Ardından gülüştüler.

"Teşekkür ederim Yifei, sen de olmasan
şu okulda kafayı yiyeceğim."

Herkesin ağzında dolanan bir kahraman hikâyesi vardı zaten, ki bana göre bundan daha önemlisi Chenle'nin sağlığıydı; daha kötü bir şey olmadığı için şanslı olmalıydık.

Konuşmayı devam ettirmek için dudaklarımı aralayacağım sırada oldukça net ve tok bir ses kuracağım kelimeleri ağzıma tıkmıştı.

"Chenle."

Bu sesleniş üzerine üçümüzün de dikkati aynı anda sesin geldiği tarafa, kapıya, doğru döndüğünde kapıya yaslanmış bir şekilde duran Lee Jeno'yu gördüm. Bir üst sınıfta olduğu için onu kişisel anlamda pek tanımıyordum ancak maalesef, çevredekilerin onun hakkında yaydığı söylentilerden ve üzerine yine çevredekilerin ısrarla yinelediği "korkunç" değişiminden sonra Jeno, kimseye kendini tanıma fırsatı vermemekte haklıydı.

"Oh, Jeno,"
Şaşırmış gibi tonladı Renjun.
"Burada ne işin var?"

Onu ilk kez sınıfımın önünde görüyordum ancak bu gerçeğe ters bir şekilde, gün geçtikçe solmaya devam eden soluk beyaz teni ve anlam yüklemek istemiyormuşçasına etrafa, daha çok insanlara, attığı bakışlar her zaman bildiğim şeylerdi.

İki ay önce yaşananlar beynimi kemirmeye başladığında dudaklarımı ıslattım ve bakışlarımı ondan çekerek defterimdeki anlamsız çizime diktim.

O sadece... Çok mutlu bir insandı. Çok güleçti. Chenle, Renjun, Donghyuck, Jisung ve Jaemin gibi enerji doluydu; basketbol takımının gözde oyuncusuydu. Herkesi resmen burnundan getiren Koç Kim'in Jeno'ya kendi oğluymuş gibi davrandığı zamanlar bile olurdu ancak, iki ay önce bir şey olmuştu.

Lee Jeno'ya bir şeyler olmuştu ve o günden beri tek bir an bile gülümsemesine şahit olmamıştım. O günü "o" gün yapan ilk olay, okula geldiği gibi basketbol takımından ayrılmış olmasıydı. Koç Kim haftalarca onu takıma geri dönmesi için ikna etmeye çalışmıştı ancak çabaları boşunaydı. Jeno öncesine nazaran daha sert kararlar alıyordu. Artık eskisi kadar arkadaşlarıyla dolaşmamaya başlamıştı. Ders aralarında yoktu, spor salonunda yoktu, yemekhanede yoktu, onu aradıklarında bulamazlardı. Sadece okula girişte ve okula çıkışta görünürdü; ki bazen onu hiç görmezlerdi bile.

O günden sonra sadece bir gölge gibi yaşamaya başlamıştı. Varlığı ve yokluğu bir olmuştu. Derdinin ne olduğunu sorduğunuzda sadece gözlerinize bakar, ardından bir şey demeden oradan giderdi. Açıklama yapmazdı. Ona ne olduğunu öğrenmek isteyenler tek tek pes etmeye başlamıştı. O yanlarından geçerken selam vermelerini bırakın; artık onu fark etmiyorlardı bile. İnsanlar ona nasıl olduğunu sormayı unutmuştu çünkü zaten iyi olmadığını biliyorlardı.

Amacı bu muydu, emin değildim ancak zaman su gibi aktıkça insanlar onu unutmuş, o da kendini unutturmuştu.

Sadece son birkaç haftadır onu arkadaşlarıyla gezerken görüyordum, belki de "eski" Jeno geri dönüyordur, diye düşünsem de buna pek ihtimal veremiyordum. Yine de diğer insanlar gibi ben, onu unutmayı seçmemiştim çünkü gerçek anlamda başına bir şey geldiğini biliyordum. Bazıları bir yakınının geçirdiği kazadan bahsediyordu, bazıları da ailesiyle sorunları olduğunu. Sevdiği kızın ona yüz vermediğini söyleyenler bile olmuştu çünkü okulumuz bu tip insanlarla doluydu, abartmayı ve yeni şeyler uydurmayı seviyorlardı. Gerçi, bu her zaman bir muamma olarak kalmıştı çünkü Jeno'ya ne olduğunu Jeno dışında kimse bilmiyor gibi gözüküyordu.

"İlk kez buraya geliyor."

Chenle'nin afallamış mırıltısı düşüncelerimin toz bulutunu dağıtmamı sağladığında yerinden kalktığını gördüm, hemen ardından Renjun onu takip etti ve ben; sadece arkalarından bakmakla yetindim.

Jeno'nun hiçbir şeyi olmama rağmen ben bile gülümsemesini bir kez de olsa görmeyi dilemiştim, sonuçta onun bu denli içine kapanmasına ve sevdiği her şeyden vazgeçmesine sebep olan ciddi şeyler olduğu kesindi.

Derin bir nefes alarak dikkatimi sınıftan çıkan onlardan ayırdığımda aniden koridordan bir kız sesi geldi, öyle ki koridordaki tüm sınıflar bu cümleden haberdar olmuş olabilirdi.

"ÇOCUKLAR BAKIN,
CHENLE'YE GELEN NOTUN AYNISINDAN
BANA DA GELMİŞ!"

[Bıraktığım notların herkes tarafından
duyulması umurumda değil, asıl
senin bunu biliyor olman berbat hissettiriyor.]

bir önceki bölüme olan yorumlar ve ilgi beni çok ama çok mutlu etti ya, bundan sonra hepinize tek tek sevgi saçacağım küçük dirsek
makarnalarım🤧🤍

umarım beğenmişsinizdir,
bol bol yorumcuklarınızı
bekliyorum desem😏😏😏😏

there is a superhero in our school 英雄 jenoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin