~37

57 16 43
                                    

 
🌊

"Babanla aran nasıl?"

Aniden sorduğum soru üzerine şaşırdı. Gerçi, ben de neden bir anda böyle bir soru sorduğumu anlayamamıştım ama sanırım teyzemin dedikleri kafama takılmıştı.

"Bu soru da nereden çıktı?" diye sordu şaşırarak Mert.

Küçük bir çay bahçesindeydik. Havanın kasveti, çoğu insanı şimdiden kedere boğmuştu. Kapalı havaları severdim. Özellikle de böyle havalarda odama kapanıp kendime pencere kenarında ayarladığım yerde kitap okumayı... Ruhumu dinlendirirdi.

Bakışlarımı yağmur tanelerinin ahenkli süzülüşünden alıp Mert'e çevirdim ve sorusunu cevapladım."Bilmem. Merak ettim. Ama anlatmak istemezsen sorun yok, gerçekten."

Nefesini saldı soğuk hava taneciklerine doğru. Ağzından çıkan buhar, yüzündeki hüznü kamufle etmeye yetmişti ama bilmiyordu ki, ben tüm hislerini onun buğulu gözlerinden bile gün yüzüne çıkarabiliyordum.

"Aramız... Bizim babamla bir aramız var mı, onu bile bilmiyorum."

Kaşlarımı çattım, devam etmesini istedim.

"Birbirimizi görmüyoruz bile. Ben okula, o işe...Gerekmediği sürece konuşmayız."

"Neden peki?"

"Neden? Nedeni şu: Bir patron düşün. Sert, otoriter, baskıcı, kuralcı, dediğim dedik, kendi doğruları ve bildikleri dışında başka hiçbir şeye itaati olmayan... Ve tabii, onun emrinde olmaya mahkum olan asistanları. Söz hakkına sahip bile olamayan insanlar... Böyle bir yapıda, ne kadar sağlıklı bir ilişki söz konusu olabilir ki?"

Çok doğru konuşuyordu, hem de çok.

"Biz hiçbir zaman bir baba-oğul olamadık. Yönetici ve yönetilen olduk bir nevi. Annem varken... Her şey çok daha güzeldi." Son cümlesinde sesi titremişti. Onun sesi titrerken, kalbimin atışı hızlanmıştı. Canı acıyordu, canının acıyışı canımı acıtıyordu.

"En azından sığınağım oluyordu o. Şimdi kocaman evde tek başıma..."

Bakışlarını yağmurun yağışına çevirdi ve bir anda sesi yükseldi."Hayatımı onun kurallarına göre yaşadım ben, biliyor musun? İleride olmam gereken meslek, yapmam gereken işler, davranışlarımın doğruluğu... Hepsi onun kurallarına dahildi. O kural koyardı ve sen uymak zorunda kalırdın. Aksi takdirde huzursuzluk çıkardı. Mesela, soyadına yaraşır hareketler sergilemelisin. 'Sen bir Kılıç'sın Mert. Soyadına uygun davranmalısın, düşündüklerini on kez gözden geçirip yapmalısın.' gibi gibi... Emin Kılıç... Onun adına leke sürersen, cezası ağır olur. Oysaki kendisinin en büyük lekesi, yine kendisi... "

Mert'i ilk defa böyle görüyordum: öfkeli.

Kendi isteğiyle konuşmaya devam ediyordu. Bir nevi öfkesini kusuyordu. Susmuştu sanırım bu zamana kadar; ya da susturulmuştu.

"Gitar çalmayı öğrenmemi istedi. Onun oğluysam, her şeyi yapmam lazımmış. Benim yaşımdakiler babalarının o sarsılmaz tahtına çoktan adaymış. İyi de benim o tahtta gözüm bile yok ki... Bunu sormadı tabii bana. Çizelgemi hazırladı, elime verdi, uyacaksın buna dedi. Hiç istemedim biliyor musun gitar çalmayı? Belki zorla yaptırmasaydı, severek çalardım. Ama hayatımda benden daha çok söz hakkı olan birisinin, beni yapmam için zorladığı bir şeyi sevmek... Bu olanaksızdı. "
dediğinde şaşırdım. Gitar çalmayı babası istiyor diye mi sevmiyordu? Ama...

"Ama yarışmaya katılmadan önce sorduklarında, 'Gitar çalmak benim için özel, o yüzden herkesin içinde çalmak istemiyorum.' demiştin? "

Acı bir tebessüm yayıldı dudaklarına. "Onlara asıl nedeni anlatmak istemedim."

Ay Işığında Buluşalım|TextingWhere stories live. Discover now