~7

97 19 30
                                    

Gidemedim. Teyzemi her ne kadar şuan yanımda istesem de gidemedim. Çünkü ben bu değilim. Korkak olan, kaçan değilim. Ben kendisiyle yüzleşmeyi başarmış bir kızım. O yüzden beni sindirmelerine asla izin vermem.
Okulun arka kısmında merdivene çöküp telefonumu çıkardım. Hazal ve Tunç art arda arıyordu fakat açmıyordum. Şuan konuşacak halde değildim. Normalde hiçbir dersi kaçırmayı sevmezdim ama ilk derse girmeyi bile düşünmüyordum. Zaten seçmeli bir dersti.
Telefonumun üzerindeki ellerime düşen yaşları sildikten sonra Whatsapp'a girdim. Sabahki bildirimi gördüm.

0543*******: Sağ ol ortak beni sorduğun için. Ben de öyle işte, aç karnımı doyuruyordum :)

İçten bir gülümseyiş attım. Sabah yazdığımın ardından atmıştı ve yeni bakabilmiştim. Şu halde ne yazabileceğim konusunda epey bir düşündükten sonra klavyede ellerimi gezdirdim.

Miray Su: Hani yazmıştın ya sevdiğin kız sandığın bana, "Kaç papatya eskittim uğruna diye", papatyalar öldükten sonra güzel kokar derler ; onu eskitme, öldürme. Onu güzel koksun diye sevme, sevdiğin için güzel koktuğunu söyle. Papatyalar; onun uğruna eskittiğin şey olmasın, onun için yaşattığın olsun. Çünkü kadınlar; acıları, dertleri fark etmeksizin bir papatyadır. Ve ölünce değerleri bilinir. Sen onu, değerini bilmek için öldürme.

Ekranı kapatıp gözlerimi karşıya diktim. Okulun arka kısmındaydım ama benim en sevdiğim manzara burasıydı. Ön bahçeyi herkes ezbere bilirdi, herkes genellikle orada bulunurdu. Ama arka bahçe kimsenin dikkatini çekmezdi. Biz ise hep burada takılırdık. Daha masum, daha huzurluydu sanki burası.
Sessizliği bozan iki kişinin gelişi oldu. Tahmin etmek zor değildi.

"Vay be, bizsiz efkar ha?" dedi ve direkt merdivenin diğer tarafına geçti Tunç. O hep böyleydi. Az önceki olayı kapatmış, hayata tekrar pozitiflik katmaya başlamıştı.
Hazal da diğer yanıma oturdu ve ellerimi tuttu. "Ellerin buz tutmuş. Sen nefret edersin." dedi. O da Tunç 'a ayak uyduruyordu ama biraz daha anne edasıyla.
Dediğine omuz silktim.
Sözü yine Tunç devraldı. " Yalnız şu ortamda tek bir şey eksik."

Cebindeki telefonu çıkardı ve çok geçmeden bir şarkı açtı : Sezen Aksu /Eller Günahkar.
Ona' cidden mi' der gibi bir bakış attık. Bizi takmadı.
"Sen her gece yatmadan önce böyle şarkılar mı dinliyorsun?" diye sordu Hazal.

Tunç, onun gözlerine takılı kalıp cevapladı. "İnsanın dinlemeye sebebi olunca böyle şarkılar ilaç gibi geliyor."

Bu sözün üstüne ikisinin de anlamsız bakışları...
Ve daralan bir ben...
" Of yeter söyleyin işte birbirinizi sevdiğinizi."

İkisi de tepkime şaşırırken ben gayet ciddiydim.

"Ne?" diyebildi sadece Hazal'cık. Ve o esnada Sezen Aksu'dan ' Gidiyorum ' eşlik ediyordu bize. Ona omuz silktim. Beni anlamışlardı zaten, boşuna tekrar edemezdim.

"Şey, seviyoruz tabi seviyoruz. Biz birbirimizi çok seviyoruz. Yani öyle değil mi Miray? Biz üçümüz yani, birbirimizi seviyoruz tabi. Sonuçta arkadaşlar birbirlerini severler, sevmezler mi?"

Tamamdır, Tunç saçmalama moduna girmiştir.
"Evet Tunç, anladık seviyoruz." dedim kapatmaya çalışarak.

Hazal göz devirip bana döndü. "İyisin değil mi?"

Sadece başımı sallamakla yetindim. Sonra konuşmaya başladım. "Siz sınıfa geçin isterseniz, ben gelirim ikinci ders." dedim.

"Yok yaa, sen burada temiz havanın keyfini çıkar. Biz de derse girip olmayan el sanatı yeteneğimizi ortaya çıkaralım." diye sahte bir şekilde hayıflanan Tunç'a döndüm. "Az önce elinin sanatı gayet iyiydi." dedim. Hazal dediğime gülmüştü. Tunç ise gayet ciddi bir tonda: " Sevdiklerim söz konusu olunca elim bir işe yarıyor işte. En azından iyi yumruk atabiliyorum. Bu da bir sanat." dedi.
Bu sefer üçümüz de gülmüştük ve her zamanki yaptığımız şeyi yapıp ellerimizi ortada birbirine kenetleyip başlarımızı birbirine yaslamıştık. Bu hareket bana güven, mutluluk, huzur veriyordu. Sonra o meşhur sloganımızı söyledik beraber: " Hayat bize gülmezse biz hayata güleriz."

O esnada gelen bildirim sesi ortamı bozmuştu. Başımı onların başından geri çekip telefonuma baktım.

0543*******: Kim çektirdi sana bu kadar ortak? :)

Ben onun mesajına gülerken Hazal ve Tunç da beni izliyordu.

Miray Su: Kimse.

Miray Su: Hayatıma, henüz bana bunları çektirebilecek birisini almadım.

Anında cevap geldi.

0543*******: Nasıl yani, kimseyi mi?

Miray Su: Kimseyi.

Miray Su: Hem senin derste olman gerekmiyor mu?

0543*******: Peki senin de olman gerekmiyor mu?

Miray Su: Gerekiyor ve şimdi gidiyorum.

Anında nasıl fikir değiştirilir? İşte kanıtı.

Gözlerimi telefondan ayırıp bizim iki şapşala baktım. Tam bir şapşal gibi bana bakıyorlardı gerçekten.
Kafamı sallayıp neden öyle baktıklarını sordum. Ve hemen cevapladı Tunç : " Ne iş lan bu çocuk?"

Ya Tunç tam bir abi, baba; Hazal da kız kardeş , anne gibi değil mi? :-))

Ve Miray 'ın açıksözlülüğü... ❤️

Ben bu üçlüyü seviyom be ksjshsb

Ay Işığında Buluşalım|TextingKde žijí příběhy. Začni objevovat