19~ " Git şimdi, al bu sözleri, al bu gözyaşlarını."

1.1K 174 414
                                    

Bazı saniyeler ölüm yavaşlığında geçerdi. Geçerdi ve izleri kalırdı insanın ellerinde, gözlerinde bilhassa da göz bebeklerinde.

Bulundukları odada saniyeler yavaşlıkla geçti. İkisinin de göz bebeklerine kazındı birbirlerinin görüntüsü.

Zhan dilinden çıkan cümlenin, ne denli korkunç olduğunu, Yibo'nun kaybolmuş bir şekilde kendisine ne dediğini sorması ile anlamıştı. Evden bu yana zihnini işgal eden fikirler büyük bir aydınlanma ile gün yüzüne çıkarken, Zhan bu çarpık ve kötü düşüncelerinin farkında varabilmişti. Bu onun, bu vakte kadar en hızlı kazandığı farkındalıktı.

Yibo'nun titreyen göz bebeklerine bakmasıyla onu nasıl da yaraladığını görmüş, taze bir pişmanlık gelerek içini kendi evi bellemişti.

Yibo öyle bir hüzünle bakıyordu ki, dışarıdan bakan birisi onun gülmenin ne demek olduğunu unuttuğunu zannederdi. Hayatında hiç gülmemiş sanki derdi ve eğer bir kez olsun gülseydi bu kadar çok üzüntüyle yıkanmazdı her bir hücresi diye düşünürdü.

Zhan bir şeyler söyleyerek toparlamaya çalıştı. Evden çıkarken emin olduğu her şey içinde depremlere kurban gitti ve ağzını açtığında Yibo'nun onu durdurmasıyla ne yaptığı bütünüyle gözlerinin önüne serildi.

"Xiao Zhan, senin dilin sahiden de söyledi mi o cümleyi?"

Sesinde büyük bir hayal kırıklığı, kocaman bir inanamazlık vardı. Yibo o an, paramparçaydı. Bu benim sevdiğim insan değil diye düşündü. Bu aşık olduğum eller değil, bu düşlerime giren yüz, bu kulaklarımı okşayan ses değil.Bu değil, böyle değil.

"Beni dinlemedin geçen sefer."

Yibo yavaş hareketlerle kalkıp onun karşısına geçti. "Çok istemiştim anlatmayı. Bu meselenin yüreğimde nasıl başladığını anlatmayı inan bana çok fazla istemiştim."

Güldü. Bu kırık gülüşün, keskin tarafı Zhan'ın kalbine saplandı. Zhan içinden tek bir soruyu dönüyor, dolaştırıyor ve yeniden soruyordu.

Ben bunu neden yaptım?

Keşke diyordu içi baştan sonra pişmanlıkla çalkalanırken. Keşke evden çıkarken düşüp kalsaydım bir yere, yahut dilim tutulup kalsaydı da öyle söylemeseydim diyordu.

"Şimdi görüyorum ki, ben sana ne anlatırsam anlatayım dokunmayacak şu katı kalbine. "

Yibo bin parçaya bölünüp her bir parçasıyla Zhan'ı ayıpladı ve suçladı. Neden biraz olsun kolay değildi. Neden bu sevgi canını söküp çıkarıyordu içinden? ve neden bu soruların bir cevabı yoktu.

"Her şeyi yaşadın." Diye konuştu bu seferde. Zhan kıpkırmızı olmuş gözlerle karşısında duruyor ve birkaç dakika önceye gidebilmek için boş yere tanrıya yalvarıyordu.

"Benimleyken öfkelendin, sinirini çıkardın. Mutlu oldun, istediklerini yaptın. Eğlendin ve seninle birlikte oyunlar oynadık. Hiç çok fazla üzüldün mü bilmiyorum ama sen çok üzülürsen ben ölürdüm emin ol. "

Yibo titreyen elini Zhan'ın göğsüne çıkardı. Orayı, sanki içeride uyuyan birisi varmış ve onu uyandırmak istermiş gibi dürttü. "Şimdiyse sanırım bencilce bir duyguya esir oldun. Olsun, senin canın sağ olsun."

Yibo geriye çekildi. "Hakkın var biliyor musun? Arkadaşlığımızı geri istemekte sahiden de hakkın var.Çünkü biz arkadaşken çok güzeldik. Ben sandım ki sen de beni seversen bir başka güzel oluruz. Ama aslında bunun asla gerçekleşmeyeceğini biliyordum."

Zhan başını iki yana salladı. O zaten Yibo'yu seviyor, çok fazla değer veriyordu. Ama arkadaş yerine sevgili olma fikrini reddediyordu büyük bir korkaklıkla.Çünkü o aşık olmayı bilmezdi. Hiç olmamıştı. Yibo'yu da hiçbir zaman o rolde düşünmemişti. Yabancılık çekmesi normal, bugün buraya gelip böyle bir şeyi  söylemesi ise beklenmedikti.

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin