20~ Sustu kaldı ve bunun adı mahvolmak oldu.

1.2K 175 431
                                    

"Gege, ne yapıyorsun?"

Hızlı, çocuksu adımlarını arkası dönük bedene doğru yönelttiginde göğsünün orta yerinde çiçekler açtığını hissetti.

Kütüphanede, hep oturduğu yerde duran çocuk onu duymamıştı ve önündeki bir şeyle uğraşıyordu. Onun boynuna arkadan sarılıp yüzünü boyun girintisine soktuğunda gülümsedi.

Diğerinin de gülümsemesi kulaklarına ulaştığında, başını eğip öptü onu yanağından.Duyduğu gülme sesini ölene dek kulaklarına hapsetmesinin bir yolu olmalıydı.

Kalbi göğüs kafesinde yeni açan bir çiçek gibi genişledi ve hala boynuna sarıldığı çocuğun kulağına doğru fısıldadı.

"Zhan gege, Yibo seni çok seviyor."

Bunu duyan çocuk gülümseyip, kollarını bedenine dolayan Yibo'yu gülüşünden öptü ve sıcak, yumuşak bir sesle onu taklit etti.

"Zhan gege da Yibo'yu çok seviyor."

Sonra bu ses, uğruna canını verebileceği bu güzel ses kulaklarında yankılanarak azaldı, ardından kayboldu. İçinde bir serçe gibi çırpınan kalp çarpıntısıyla gözlerini açtı.

Nerede olduğunu ve uykudan uyandığını bir süre anlayamazken kendisine seslenen Haikuan ile doğruldu. Sık sık nefes alıyor ve yorganını parmakları arasında  sıkıştırıyordu.

"Yibo? İyi misin?"

"Sadece bir rüyaydı." Dedi nefesini düzene koymaya çalışırken. Gerçek olmayacak bir rüyaydı ve öyle sık görüyordu ki böyle rüyaları, çıldırmasına, kendisini bir gün tümüyle kaybetmesine çok az kalmıştı. Her gün Zhan'ı rüyalarına misafir ediyordu ve onu rüyalarında bile çok seviyordu. Canını yakacak kadar çok olan sevgisini içinde tutmaktan ölecekti. Her bir hücresi büyük olanın adıyla yankı buluyordu. Hatta bazı zamanlar, uyanıkken bile bir rüyaya düşmüşcesine Xiao Zhan'ın sesini duyar gibi oluyordu.

Ondan uzak duracağını söylerken, bu karara baş koymuşken bu kadar zor olacağını tahmin edememişti.

Önceden her şeyi yüreğinde kilitli duruyor ama buna rağmen her gün Zhan'ı görebiliyordu. Ellerinin sıcaklığını her an hissedebiliyordu. Güzel sohbetler ediyordu onunla. Yanındaydı, hep yanındaydı. Şimdi hiçbiri yoktu ve bütün kırgınlıklarıyla birlikte Wang Yibo öleceğini sanıyordu. Böyle devam ederse ben öleceğim diyordu sürekli.

Korkunç bir ruhsal çöküntü yaşıyordu, çok zayıflamıştı. Yüzünün her bir rengi daha solmuş, daha silikleşmisti. Haikuan, gecenin bir vakti ders çalıştığı masadan onu süzdü bir süre daha.Yibo'nun son zamanlarda her şeyden kopup uzağa kaçmasını ve yaşamayı bırakmak ister gibi olan tavırlarını en yakından o görüyordu. Endişelenmekte haklıydı, bir şeyler yapmak istiyordu.

"Psikiyatrist konusunda neden inatçı davranıyorsun Yibo?"

Yibo, güzel ama onu fazlasıyla yaralayan rüyanın etkisinden tamamen çıkamamıştı. Bu yüzden sık sık duyduğu şeyleri duymak istemiyordu. Başını olumsuz anlamda sallayıp biraz daha kendisine gelmeye çalıştı.

Haikuan "Yibo." Diye konuştu bu seferde." Artık kendine zarar vermeye başladın, bunun için yardım almak kötü bir şey değil."

Yibo eğdigi başını kaldırdı. " Ben kendime zarar vermiyorum. Sadece biraz, biraz."

Kalanına devam edememişti. Söylenecek çok şey vardı. Ben sadece kendimi biraz öldürüp duruyorum, biraz parçalara ayırıyor ve dikiş tutmayan yaralarımı seyrediyorum diyebilirdi. Ama demedi.

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin