13~Bir gün, üç sonbahar.

1.2K 184 418
                                    

"Sakin ol Xiao Zhan."

Zhan direksiyonu tutan ellerini daha da sıkarken telefonunun ucundan gelen uyarıyı pek de dikkate almış sayılmazdı.

"Belkide düşündüğün gibi değil. Yibo'yu dinle önce."

"Nasıl değil Zhuocheng." Diye sorarken hızını arttırmıştı. " Düşündüğümden farklı ne olabilir?"

"Yine de sakin olman gerek."

Zhan sakin olamıyordu. Bir kabus görüyor gibiydi. Sabah evde Yibo'yu bulamadığı andan itibaren bütün gününü kötü bir rüyanın içinde geçirmişti sanki. Küçük olanı her yerde bulmaya çalışmış, defalarca telefonunu aramış ama ulaşamamıştı. Şimdiyse Qing ile bir yerde yemek yiyeceğini öğreniyordu. Daha dün, teyit etmişti. Yibo hoşlanmıyorum demişti. Yalan mı söylemişti ona?

"Kandırdı beni." Derken sesine yansıyan kırgınlığın önüne geçemedi. "Yalan söyledi bana."

Zhuocheng telefonun diğer ucunda iç çekti. Hala Yibo'nun haklı bir nedeni olduğunu düşünüyordu. Zhan ona göre biraz fazla tepki gösteriyordu. Yine de bu düşüncesini arkadaşına açmamıştı. Onu sakinleştirmek ilk hedefiydi.

"Öfkeyle kötü bir şey yapma, konuşarak da halledebilirsin."

Zhan onu onaylamadı ve zorlukla öğrendiği mekana geldiğini söyleyerek telefonu Zhuocheng'in suratına kapattı. Damarlarında kan yerine hayal kırıklığı dolanıyordu sanki. O kadar çok bu duygunun içine çekilmişti ki her saniyede Yibo'nun adını zikrediyordu zihninde. O an çok farkına varamasa da, sorun aslında Yibo'ya ulaşamamış olması ve onun hoşlanmıyorum ,sevmiyorum dediği halde habersiz bir şekilde böyle bir şey yapmış olmasıydı. Qing ikinci planda kalıyordu. Yibo başka bir konu hakkında ona yalan söylese de Zhan aynı öfkeyi hissederdi. Sadece düşünemiyordu bunu. Göğsünü yorarak çırpınan kalbi düşünebilseydi bunu, muhtemelen çok daha hızlı atar ve nihayet bir şeyleri anlardı.

Mekana girmek yerine arabasından dışarı çıkıp adımlarını durdurdu. İnsanların içinde hesap sormayı uygun bulmamıştı. Bu yüzden yaklaşık bir saat kadar kollarını göğsünde birleştirmiş ve bedenini arabasına yaslayarak onları beklemişti. Düşünceleri tekrar tekrar başa dönüyor ve midesini bulandırıyordu.

Wang Yibo neden böyle bir şey yapmıştı?

Bu soruyu sorup duruyor, kendi kendine cevaplar uyduruyor ve cevapları beğenmeyince unutuyordu. Sonsuz ve ağır işleyen bir döngü haline gelmişti.

Wang Yibo'ya ne ara bu kadar önem verir olmuştu ki, bir yalanı bile onu böylesine darmaduman ediyordu?

Zhan bu sorunun da cevabını hemen bulamadı. Uğraştı biraz , düşündü. Farkında olmadan, belki de istemeden Yibo'yu çok ayrı bir yere koymuştu. Çok değer vermişti. Arkadaşlarını bıraktığı için hayatında açılan  kocaman boşluğa sadece Yibo'yu yerleştirmişti. Bu yüzden onun, o büyük yeri sarsıldığında Zhan bunu kolay kolay kaldıramazdı.

Sonunda beklediği kişi yanındaki kızla mekandan gülerek dışarı çıktığında içinden hayal kırıklığı yükseldi, diline ulaştı, oradan gözlerine dokundu. Dili sustu, gözleri yandı.

Yerinden fırlayıp kırmızı gözlerle, dağılmış bir ifadeyle ikisinin karşısına geçtiğinde Yibo şaşırmış, Qing ise keyiflenmişti. Çünkü o zaten biliyordu Zhan'ın yanlarına geleceğini. Ona haber veren kişi kendisiydi.

"Gege, ne işin var burada?"

Yibo tereddütle sorduğunda çok geçmeden Zhan onun sertçe yakasından tutup korkunç bir sesle sormuştu.

Can't Pretend~YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin