22:00

1.1K 116 58
                                    

Nörüyonuz tirrekler yazar hanım geri döndü.
Abi bi 50 krş.
Neyse... Öhm... Evet... Depresyon kim biçız diye bağırıyorum artık çünkü bu illetten kurtuldum, artık kafama hiçbir şey takmıyorum.
Yeni bölüm yazmasam da hâlâ okuyanlar var ve hâlâ soranlar var, hepinizin popişini ham ham yani. Yaparım, benden beklenir.
Umarım beğenirsiniz, uzun süren bir ayrılıktan sonra yeniden kavuştum ya sizinle, çok mutluyum be.
O zaman iyi okumalar hepinize. (。♡‿♡。)

~
*Hatırlatmak için eski bölümden sonlara doğru kesit*

"Siz kimsiniz? Burada ne halt ediyorsunuz!"

"Ben Lavinia, ÖEA'yım." Asker ona baktı, sonra ise tiksinircesine kıkırdadı.

"Kaçan nadir ÖEA'lardansın değil Lavinia? Seni öldürmem gerekli sanırsam..." Lavinia yan bir şekilde gülümsedi.

"Asla." Pantolonun yan cebinde bulunan silahı çıkarttı ve askere doğrulttu, asker endişeyle ona baktı.

"Hey, o bir biyolojik silah. Bırak onu." Lavinia gülümsedi.

"Yoksa ne olur?" Arkasında bir yeri vururken asker sıçradı, Lavinia üstüne yürüdü. Yürürken diğer eliyle gidin işaret yaptı. Ashton ikisinin elinden tuttu ve duvardaki kutunun giriş düğmesine bastı. Kapı açılırken yine silah sesi duyuldu. Kapı ardından kapanırken hepsi koşmaya başladı.

"Yanlardan silah alın kafanıza göre, hepsi biyolojik silah. Burada ayrıca bir kapı var, oradan çıkabiliriz." Hepsi kafasını salladı, Harry ve Levi yanlardan üç tane silah alırken birisini Ashton'a verdiler.

Koşmaya devam ederlerken kapı tekmelendi.

Levi'ın ise aklında tek bir kişi vardı.

Rosé.

Seni kurtarmaya geliyorum.

<>

Rosé yeniden geldiği odasına baktı. Askerler dışarıda bekliyordu.

Birkaç dakika sonra kapı açıldı ve elinde tepsi tutan bir asker girdi, Rosé'ye yaklaşmadan yere koydu ve önüne doğru ittirdi. Rosé yemeğe baktı, ilk defa kendisini bu kadar aç hissediyordu.

Asker Rosé'yi odada yalnız bıraktı, Rosé yemeğe yeniden baktı. Doktorun da dediği gibi böğürtlenli şeyler koymuşlardı. Rosé çatalı eline aldı ve büyük bir parça alıp afiyetle yedi. İçindeki minik canlının da doyduğunu hissetmesi onu iyice mutlu ediyor ve iyice güç veriyordu. Afiyetle önündeki her şeyi silip süpürdü ve dudağının kenarında kalanları diliyle aldı. Levi bunu görse kesin küçük bir kız çocuğu gibi olduğunu söylerdi.

Yemeğini yedikten sonra tepsiyi eline aldı ve kapıya doğru gitti, yere koyup kapının altından itti. Asker tepsiyi aldı aldı ve adımlar yavaş yavaş uzaklaştı. Birkaç dakika bekledikten sonra kıvranmaya başlayacak ve askerler duysun diye çığlık atacaktı. Planı buydu.

Adım sesleri kapıya yaklaşırken iki askerin konuşmasını duydu, öylesine gündelik hayattan konuşup sohbet ediyorlardı. Birkaç dakika sonra sustular ve Rosé onu ağlatacak en acı şeyi düşünmeye başladı.

Annesini.

Gözleri anında dolarken hıçkırdı ve karnını tutup yere devrildi, hıçkırıklarını arttırırken inlemeye ve debelenmeye başladı. İnlemeleri arttı ve arttı, en sonunda bağırmalara dönüştüler. Kapı bir anda şiddetle açıldı ve kapının önünde bekleyen iki asker içeri girip Rosé'ye baktılar. Rosé'nin debelenmesi ve ağlaması şiddetlenince iki askerden birisi kulaklığını açıp konuştu.

l o s t i n y o u r m i n d/ levi ackermanWhere stories live. Discover now