07:00

1.9K 140 667
                                    

Medyayı Açamayanlar İçin Bölüm Müziği: Beethoven- Moonlight Sonata

//

"R-Rosé?" Beni hafif bir şekilde sarsan ellerle gözlerimi açtım, Eren bana endişeyle bakıyordu. Arkasında ise Mikasa ve Armin vardı.

"Çocuklar..." dedim, sesim çok yabancı geliyordu. Eren endişeyle bakmaya devam etti.

"S-sana seslendim ama uyanmadın, antremana gelmeyince Yüzbaşı Levi seni çağırmamı istedi." Çok yorgundum, ayrıca çok üşüyordum. Yorganı biraz daha üzerime çektim.

"Çok soğuk..." Eren kaşlarını çattı.

"Hayır, hava otuz derece. Çok sıcak."

"Eren, bence doktor çağırmalıyız. Hasta gibi duruyor." Mikasa bu sözcükleri söylerken gözlerimi kapattım.

"Sadece biraz daha..." Her yer yeniden karanlığa gömülürken kapının kapanma sesini duydum.

En son hatırladığım oydu.

//

"Sadece biraz üşütmüş, birkaç güne kadar iyileşir. Dinlenmesine izin verin." Gözlerimi başımın dibinde konuşan kişiyle açtım, beyaz önlüklü bir adam elini alnıma koymuş bir şekilde karşısındaki kişilerle konuşuyordu.

Gözlerimi etrafta gezdirdim; Eren, Mikasa, Armin, Erwin ve Levi vardı odamda. Hepsi doktoru dikkatli bir şekilde dinliyordu.

Kimseyi odamda istemiyordum, duracaklarsa da sessiz olsunlar istiyordum. Çok halsiz hissediyordum kendimi.

Çocukluğumdan beridir hep bu tür bir dönemim olmuştu, hiçbir şey yokken bir anda üşütmüş gibi olurdum ve yataklara düşerdim.

Ve nedenini hiçbir zaman, hiçkimse bulamamıştı. Belki de bünyem fazla zayıftı.

Doktor son cümlesini bitirip bana baktı ve kocaman gülümsedi.

"Kendini nasıl hissediyorsun Rosé?" Halsiz bir şekilde ona baktım.

"Yorgun." Kafasını salladı.

"Olabildiğince dinlen." Kafamı hafif bir şekilde salladım, doktor Erwin ve Levi'a selam verdikten sonra odamdan çıktı. Yorganı çeneme gelecek kadar çektim ve gözlerimi kapadım.

"Bir de veletletlerin hasta olmasıyla uğraşıyoruz." Levi'ın sesiyle gözlerimi açıp ona baktım, cevap veremeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi.

"Yübaşım lütfen böyle demeyin!" Armin bunları derken Levi bakışlarını gözlerimden çekmedi.

Neden bu şekilde davrandığını az çok tahmin edebiliyordum.

Cidden kötü müyüm değil miyim anlamaya çalışıyordu ve bunu benim cevap verip veremememden anlayacaktı.

Aptal.

"Hadi çıkalım da daha fazla rahatsız olmasın." Erwin bunları söylerken ona sarılmak istedim, cidden o tam bir baba gibiydi. Komutan olmasaydı ve bir ailesi olsaydı eminim ki harika bir baba olurdu.

Herkes odadan çıkarken bir tek Levi kaldı, ona bakmaya devam ettim. Biz birbirimize bakarak atışırken durmaktan vazgeçip yanıma geldi ve yatağımın ucuna oturdu.

"Uyu, aptal. Kendini çabucak toparlaman gerek." Hafif bir şekilde yana kaydım ve ona baktım.

"Su getirir misin?" Bana baktı, yapıp yapmamak arasında kalmış gibiydi.

Birkaç dakikanın ardın ayağa kalktı ve odada bulunan minik buzdolabının önüne gitti, bu buzdolabı sadece su ve diğer içecekleri koymak için kullanılıyordu. Eğilip kapağı açtı ve içinden su şişesini çıkarıp geri kapattı, yanıma geldiğinde su şişesinin kapağını açıp bana uzattı. Doğrulup elinden aldım ve kurumuş olan boğazımdan suyun gitmesine izin verdim.

l o s t i n y o u r m i n d/ levi ackermanWhere stories live. Discover now