21:00

1.3K 110 73
                                    

Doktor elindeki aleti karnında gezdirmeye başladı Rosé'nin, biraz bastırdığı için azıcık canı acıyordu ama sorun değildi. Hazırlıklı olması gereken neydi onu çok merak ediyordu.

Askerler çıkıp gitmişlerdi, dışarıda duruyorlardı. Rosé az da olsa sevindi, şu an rahattı.

Doktor siyah ekrana baktı, Rosé anlamayan bakışlarla ekranda gözlerini gezdiriyordu. Doktor bir anda kıkırdayınca Rosé'nin bakışları oraya kaydı.

"Tebrikler, asker. Bir kız çocuğunuz var." Ekrana baktı Rosé şaşkınca.

Ne?

Kaşlarını çattı, nasıl bir çocuğu olabilirdi?

Sonra bakışları karnına kaydı, yemek yemiyordu ama göbeği dışarı çıkmıştı. Yine de, aşırı zayıftı. Kemikleri gözüküyordu.

Midesi bulanıyordu, doktor onun yüz ifadelerinden anlamış olmalı ki yanında bulunan büyük poşeti Rosé'ye uzattı. Rosé teşekkür etti ve öğürerek öne eğildi, sadece safra çıkarttığı için boğazı yanmıştı. Büyük ihtimal tahriş etmişti. Kafasını yüzünü buruşturarak kaldırdığında karşısında su dolu bir bardağı görmeyi beklemiyordu.

"Al bunu iç. Suyun içine özel bir ilaç kattım, mide bulantını az da olsa azaltacaktır ama yemek yemen gerek. Lütfen ye." Doktor bunları söylerken Rosé şüpheyle bardağa baktı. Burada kim artık gerçekten iyi niyetli, kim gerçekten kötü niyetli anlayamıyordu artık. Ya bu içecek tamamen bir oyunun parçasıysa?

Ya bebeğimi düşürürlerse?

Midesi yeniden bulanmaya başlayınca tereddütle eline aldı, burnuna yaklaştırıp kokladı ama ne kokusunda bir şey vardı ne de görüntüsünde... Bildiğimiz su gibiydi.

Ağzına yaklaştırıp bir yudum aldı, boğazını rahatlatan bir böğürtlen tadı geçince hafifçe gülümsedi. Böğürtleni severdi.

"Böğürtleni seviyorsun değil mi? Bu ilaç sana iyi gelecek." dedi doktor gözlüklerini düzeltip önüne dönerken. Rosé doktora baktı, belki de amacı gerçekten yardım etmektir?

"Doktor..." Doktor gözlüklerini düzeltip ona baktı ve yorgunca gülümsedi.

"Efendim?" 

"Burada konuştuğumuz her şey dinleniyor mu?" Doktor hafifçe bakışlarını etrafta gezdirdi, sonra dışarı baktı. Askerler hâlâ bekliyorlardı. Doktor sonra doktor yeniden aletlerin bulunduğu yere dönüp bir adet tüp ve iğne aldı. Kaşlarını çattı Rosé.

"Hey, doktor. Ne yapıyorsun?"

"Beni dinle." dedi kısık tonla. Koluma lastik geçirdi.

"Burası dinlenmiyor, burada bir sorun olursa burada kalmalı çünkü haberler çok çabuk yayılır öbür türlü. Askerleri oyalıyorum ki gelmesinler." Eliyle damarını aradı Rosé'nin. Rosé yutkundu

"Buradan gitmem gerek doktor. Diğer Dünya kötü bir hâlde ve orada beni bekleyen önemli birisi var." İğneyi soktu doktor yavaşça, Rosé bir cevap bekledi.

"Buradan çıkmak istiyorsan, savaşmalısın. Tek yolu bu. Silah odasını biliyor musun?" Doktor ona baktı.

"Biyolojik silah odası mı? En son yeri değiştirilmişti, bundan bilmiyorum." Doktor tüpe kanı doldurdu.

"Buraya uzak ama garaj kısmına yakın. Biyolojik silah işareti üstünde var ve şifresi buranın konum şifresi." Kaşlarımı çattım.

Konum? Buranın konumu...

Şifresizdi.

Buranın konumu yoktu. Oraya insanların kafası karışsın diye büyük ihtimal şifre kutusu bile koymuşlardır. Ah zeki üstüm... Fazla zekiydi.

l o s t i n y o u r m i n d/ levi ackermanDonde viven las historias. Descúbrelo ahora