19:00

1.5K 117 48
                                    

Acı, öfke, nefret.

Bu üç duygu onları tanımlıyordu.

Genç kızı her yerde aramışlardı, duvar dışına çıkmışlardı. Ormana gitmişlerdi, geri dönmüşlerdi. Diğer duvarların içine gitmiş ve hep oralarda da araştırma yapmışlardı.

Hiçbir yerde yoktu.

ÖEA'lardan hiçbir iz yoktu.

Levi, kendisini toparlamaya çalışıyordu ama olmuyordu.

Belki de bu durumu kafasına bu kadar takmasının sebebi, genç kızın yaşayıp yaşamadığını bile bilmemesinden kaynaklıydı.

Eğer öldüyse, onun ölümünü bilmek duygularını bastırmasında daha rahat olmasını sağlayabilirdi.

Ama işte, rahat değildi.

Hiçbir şey bilmemek onu içten içe delirtiyordu.

Elindeki kaçıncı olduğunu sayamadığı şişeye baktı, içmekten nefret ederdi aslında. Ona sürekli annesinin yanına gelen adamları hatırlatıyordu.

Ama tek içtiği zaman, gerçek anlamda acı içinde olduğu zamanlardı.

Zaten doğru düzgün uyku düzeni olmayan bu adamın uykuları iyice kaçmıştı ondan, geriye ise geçen gecelerin darbeleri kalmıştı göz altlarında.

Ondan çekinen insanlar iyice yaklaşmaz olmuştu, çoğu zaman Hanji bile yanında beş dakikadan fazla durmuyordu. Herkes onu kendi hâlinde bırakıyordu.

Erwin ise, o hiç konuşmuyordu. Kardeşi gibi gördüğü bu genç kızın ortadan kayboluşu belki de en çok onu üzüyordu. Duvar dışına çıkmadıkları zaman odasına kapanıyor ve akşama kadar çıkmıyordu.

Levi ona baktığında, geldiği ilk zamanları hatırlıyordu. Genç kız onun ilk geldiği zamanlarda terk etmişti burayı ve Erwin o zamanlar zayıftı, sinirliydi. İçten içe hayal kırıklığıyla savaşıyordu.

Şu an ise, hayal kırıklığı yerine saf bir nefretin olduğunu herkes biliyordu. Erwin bir abi, belki de bir baba gibi genç kıza zarar veren herkesi bulup cezalandırmak istiyordu.

Levi sinirle gözlerini kapadı. "Ne sikim halt ediyorum ben böyle?" diyerekten ayağa kalktı ve elindeki şişeyi yere koyup odadan çıkmak için hareketlendi. Yeniden gitmesi gereken yere hazırlandı ve bir hışımla kapıyi açıp dışarı çıktı, diğer askerler antreman yapmaya devam ediyorlardı Hanji'nin öncülüğünde. Onun dışında bina sessizdi, fazla sessiz. Levi'ı belki de ilk defa rahatsız edecek kadardı bu boğukluk.

Adımlarını merdivene yönlendirdi ve aşağı doğru inmeye başladı, koridorun ortasında duran askerler onu görünce büyük bir korku ve saygıyla selam verdiler. Adam yorgun gözlerle hepsine teker teker baktı, daha sonra bir şey demeden aşağıya inen diğer merdivenlere yöneldi. O sırada arkasında bıraktığı askerlerden birisinin konuşmasını işitti.

"O, o cidden kötü durumda. Tanrı'm... Göz altları nasıl çökmüş gördünüz mü?" Normalde olsa Levi bu lafa sinirlenir ve çıkıp kim olduğuna bakmadan o kişiyi döverdi ama şu sıralar fazla umursamazdı.

Cidden, fazla fazla...

Biri gelip yüzüne küfür etse hiçbir şey yapmayacak kadar.

Aşağı zindanların olduğu yere doğru inerken, zindanın başında bekleyen adam hızla selam verip kapıyı açtı. Levi içeri doğru girerken askere şöyle bir bakış attı. Daha sonra ilk baştaki zindana yönelip demir kapıyı açtı, loş ışık gözlerini ilk rahatsız etse de umursamayıp içeri girdi ve yerde yatan bedene ilerledi.

l o s t i n y o u r m i n d/ levi ackermanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin