=16=

95 6 469
                                    

Sıra geldi hikayenin dabin kısmına, başlayalım bakalım neler olacak...

(ne olduğunu söyleyeyim, bunu yazdıktan sonra 6000 kelime oldu kjshjdhshdjksh)

Büyük olan K.H.B'nin bahçesinden de çıkmak için kapıya yöneldi hızlı adımlarıyla, görüşü bulanıklaşıyor, yürürken tökezliyordu. Bu kadar ağır konuşmasını kendi bile beklememişti doğrusu, ruhunun en ücra köşelerinde bile hissettiği acı fizikselmiş gibi nefes almasını da engelliyordu.

Kendini dışarı attığında ağrıyan dizlerine rağmen koşmaya başladı ait olmadığı hissinden kurtulmak için, nereye gitse hissettiği bu histen nefret ediyordu artık. Yaşadığı sürece onu takip edecek olan bu histen kurtulmak için her şeyini vermeye hazırdı, nereye gitse, ondan ne kadar kaçsa da her seferinde onu bir şekilde bulan bu his, dayanılmaz bir acıdan başka bir şeye sebep olmuyordu.

Buraya ilk geldiği zaman yine onu bulan bu hissi def eden arkadaşları, yoktu artık yanında. Yaşamak için sebebi yokken ona bir sebep veren onlardı. Sunwoo ilk kötülüğü yaptıktan sonra kalması için ona yalvaran, hayatını daha yaşanılır, daha çekilir bir hale getirmek için gerekirse sert duruşundan ödün veren hwiyoung, şimdi ondan gitmesini isteyen kişiydi.

Yaşamak için en ufak sebebe tutunan youngbin, şuan da hepsini kaybetmiş de bu dünya da olmasının bir anlamı yokmuş gibi hissediyordu. Katlanılamaz hayatını katlanılabilir kılan arkadaşları bile terk etmişti onu şuanda. 'ne olurdu sanki?' diye düşündü, o gün tamamen pes etseydi ne olurdu? son verseydi ne olurdu sanki? Şu anda bile pes etse en azından bundan sonra böyle acıları çekmek zorunda kalmazdı.

Düşününce işi de çok zor değildi zaten, tek yapması gereken bir ara sokağa girip beklemekti. Elbet gûllerden biri onu bulurdu, quinque'su da yanında değildi, onlara yem olması çok da zor olmazdı. Altı neredeyse tamamen kurumuş olan köprü görüş alanındaydı, burada çok fazla gûl olurdu genelde, tam yeriydi burası.

Ara sokağa girdi ve yere çöküp kafasını arkasında ki duvara yasladı, psikolojik acı vücudunun her yerini sarmış, sanki olabilirmiş gibi her saniye daha da artıyordu, bir an önce her şeyin olup bitmesini istiyordu. Nasılsa bir gûl tarafından yenilirken çekeceği acı da şuanda çektiği acıdan pek farklı olmayacaktı. Ki çok beklemesine de gerek kalmamıştı çünkü yaklaşan bir sevinç nidası duyabiliyordu, bir gûl onun kokusunu almıştı.

Dawon köprünün altında çalışıyordu yine, ama lee dawon olarak değil, 'oklu kirpi' olarak çalışıyordu. Her seferinde burayı özel kontrol etmeleri gerekiyordu, yabancı ya da bölge kurallarına uymayan gûller genelde burada ortaya çıkıyordu çünkü.

Hele biri vardı ki asla söz dinlemediği gibi bir de diğer gûlleri de ona baş kaldırmaları için ikna etmeye çalışıyordu, kafe gûllerinin koyduğu onun deyimi ile 'insancıl' kurallara uymak istemiyor, gönlünce avlanabilmek istiyordu. Tabi bu çabaları hep dawon tarafından engelleniyordu, kendisi gibi ukaku kaguneye sahip bir gûldü, hatta kagune özellikleri bile aynıydı ama dawon ondan daha üstün bir hareket kabiliyetine sahip olduğu için onu tek başına asla yenemiyordu.

Hemen önüne düşen ukaku parçası ile kafasını yukarı çevirip caddeye baktı, ukaku parçası kendisininkinin aynısı olduğuna göre kuşçuktan -kendisi gibi kanatları olduğu için ama dikenlerini doğru düzgün kullanamadığı için ona kuşçuk diyordu- başkası olmazdı. Ve seslere bakılırsa yeni bir av bulmuş gibiydi.

Hışımla caddeye çıktığında ara sokakta karanlığın içinde parlayan kaguneyi görmesi çokta zor değildi. Yavaş adımlarla ona doğru yürürken "seni kaç kez uyardım saymayı bıraktım artık, ne zaman akıllanacaksın?" diye sordu sakin bir sesle. Önünde ki gûl hızla ona dönerken "Sen nasıl... Burada olduğumu nasıl bildin?" diye sordu, dawon onun korktuğunu sesinden anlayabiliyordu.

yìwài ^hwitae/Rochan^Where stories live. Discover now