=17=

53 6 154
                                    

Taeyang dün geceden beri yatağının kenarında hwiyoung'u izleyip durmuştu şimdi de yaptığı gibi. Gece kabus görüp uyanmış ve bir daha uyuyamamıştı küçük olan, daha doğrusu istememişti uyumayı. Ne zaman uyusa rüyasında hyungunun gûller tarafından parçalandığını görüyordu çünkü.

İlk defa chani'den daha zor sakinleşen birini görmüştü Taeyang, uyandıktan sonra iki saat sakinleştirememişti küçük olanı. Sabaha doğru dayanamayıp uyuya kaldığında biraz içi rahatlamıştı doğrusu.

Saçlarıyla oynuyordu dawon'dan haber beklerken, içi içini yiyordu. Bulamazsa cesedini aramaya başlayabilirdi, eğer geceyi sağ atlattıysa diye düşünüyordu hep, bu ihtimalin gerçek olmasını umut ediyordu çaresizce. 

Çok iyi biri gibi gelmişti başında, sunwoo denen çocuğun oyunu yüzünden kendisi dahil bütün takım etkilenmişti. En çok da kırmızı saçlı hyung ile hwiyoung'du etkilenenler gördüğü kadarıyla, işe el atmalı mıydı bilmiyordu ama sunwoo tarafında içinde o çocukla ilgili çok kötü şeyler olduğunu söyleyen bir ses vardı. Gûl olarak müdahale etmesi gerekmeyen bir durum olmasını umuyordu sadece.

Telefonunun titremesi ile sol eliyle telefonunu cebinden çıkardı, hızlıca açtı telefonun kilidini. Dawon'dan mesaj geldiğini görünce hızla tıkladı bildirimin üstüne, beklediği mesajın tam aksinin geldiğini görünce üzgünce hwiyoung'a dikti gözlerini. 

Saçlarıyla oynamaya devam ederken yavaşça ayağa kalktı, gerekirse onu kendi aramalıydı. Dışarı çıktı odadan yavaşça, kapıyı çok sessiz bir şekilde  kapatırken salona çevirdi gözlerini.

Rowoon üçlü koltuğun kenarına yaslanmış ve dizlerini koltuğa sermiş bir şekilde uykusuyla savaşmaya çalışıyordu, kafasını avucuna yaslamış, uyudu uyuyacaktı neredeyse. Jaeyoon ise, kafası ve dizleri koltuktan taşıp aşağı sarkmış bir şekilde tekli koltukta uyuyakalmıştı çoktan. Taeyang onların bu görüntüsüne gülmek istese de zaman kaybedemeyeceğini biliyordu, adımlarını minimum sesle dış kapıya doğru gitmeye başladı.

Kafasının avucundan düşmesinin verdiği sarsıntı ile kendine geldi rowoon, acil bir duruma ya da bir ihtimal youngbin'in gelmesine karşı uyanık kalmaya çalışıyordu. Kapıya giden taeyang'ı gördüğünde ise hızla kalkıp onun kolundan tuttu ve "hey, nereye gidiyorsun?" Diye sordu ona. Hwiyoung'u yanlız bırakmasını istemiyordu, ve dışarısı tehlikeliydi, gitmesine izin veremezdi.

Taeyang bir anda dibine gelen rowoon'la minicik sıçrasa da hemen kendine gelip "Dayanamayacağım artık, bekleye bekleye bir yere varamıyoruz böyle. Kırmızı saçlı hyung'u gidip kendim arayacağım." Dedi ayakkabılarını giymeye devam ederken. Rowoon onun kolunu bırakmadan "şuan hwiyoung'un sana ihtiyacı var taeyang, uyanırsa biz bir şey yapamayız. Bir de senin için endişelenmesin." Dedi endişeyle, onu sakinleştirmenin ne kadar zor olduğunu herkes biliyordu.

"Ama... Ya geri gelmezse... O zaman ona ne olacak..." Diye sordu, düşündüğü şey tam olarak buydu. Bir yandan da kendini kötü hissediyordu, istemsizce kendini suçlu hissediyordu. "Peki eğer sen de onun gibi gidip dönemezsen... O zaman hwiyoung'a ne olacak..." Diye sordu rowoon bu sefer, korkuyordu, üç arkadaşına da bir şey olmasından korkuyordu.

Taeyang bir süre düşündükten sonra şüphe çekmemek için gitmemesinin daha iyi olacağına karar verdi, gidip bir de en ufak bir hasar almadan geri dönerse çok fazla şüphe çekerdi. "T-tamam... Galiba kalmam daha güvenli herkes için..." Dedi onu onaylarken, ayakkabılarını tekrar çıkarıp çıktığı odaya geri yöneldi.

Kapıyı araladığında hwiyoung'un hala uyuduğunu fark etti, rahat bir nefes vererek kalktığı yere geri oturdu. Küçük olanın huysuzlandığını fark etti uykusunda, masum ve tatlı bir çocuk görünüyordu taeyang'ın gözüne.

yìwài ^hwitae/Rochan^Where stories live. Discover now