=18=

51 7 117
                                    

Toplantı odasına geldiklerinden sunwoo, youngbin'e ve taeyang'a düşmanca bakışlar atıyordu. Onlar ise sunwoo'ya inat birbirleriyle gülerek konuşuyorlardı, aslında birbirlerini tanıdıkça çok ortak noktaları olduğunu fark edip iyi anlaşmaya başlamışlardı. Kitabı kapağına göre yargılamamak gerekiyordu.

"Geç kaldınız!", sunwoo imalı ve sert bir  ses tonuyla söylerken bütün grup ona dönmüştü. hwiyoung, youngbin'e 'sahne senin hyung' anlamında bir el işareti yapınca youngbin "Aslında toplantı saatine daha 10 dakika var o yüzden geç değil. Hem ben izin verdim, senin olmadığın zamanlarda karar yetkisi ben de ya hani." diye son derece iğneleyici bir şekilde cevap verdiğinde sunwoo kafasını çevirerek karşılık verdi.

Grup zaferle gülümserken artık Taeyang da sunwoo'ya sinir olanlar safında ki yerini almıştı. Gülümseyerek diğerleriyle konuşmaya başladı yeniden, bu grubu çok sevmişti, kafeyi hatırlatmıştı ona istemsizce ortamın sıcaklığı.

Başkanın odaya girmesiyle herkes ayağa kalkarken taeyang istemsizce tedirgin olmuştu, Her şeyin başı olan bu adam kafedekiler de dahil bölgede ölen bir çok gûlü ya öldürmüş, ya da ölüm emrini vermişti.

 Aslında insanlardan nefret etmesine sebep olan kişiydi yani, ama gerilen sinirlerine hakim olmalıydı, Rc hücresi miktarının bu odada artması onun sonunu getirebilirdi.

"evet alfa 1..." diye başladı konuşmaya, asıl konularına geçmeden önce dün olanları öğrenmek istiyordu han seong ho. "Dün gece bir kaç olay olmuş sanırım, hepinizi ilgilendiren olaylar. Anlatmak için gönüllü var mı yoksa youngbin'i direk atayım mı?" diye sordu sandalyeye oturup ellerini masanın üzerinde birleştirirken.

Sunwoo'nun yüzünde oluşan gülümsemeyi yumruğuyla bozmak istedi o an taeyang, bütün her şey kendi suçu olmasına rağmen olayın içinden sıyrılacağına o kadar emindi ki. Daha iki gün olmuştu onunla karşılaşalı, ama şimdiden sinirlerini bozmaya başlamıştı.

"Efendim, biliyorsunuz ben dün devriye olmadığı için erkenden uyudum. Dolayısıyla lider olsam bile olaylarla ilgili pek bir bilgim yok, sadece ben uyuduğumda youngbin hyung'un yurtta olmadığını biliyorum." diye konuşarak işin içinden hızlıca sıyrılmıştı sunwoo. Bastırarak söylediği hyung kelimesinde ki alaycı bakışları ise fark edilmeyecek gibi değildi.

Taeyang yumruklarını sıkarken kırmızı saçlı olan başını eğmişti sunwoo'nun söyledikleri karşısında, ne derse desin başkanın ona inanmayacağını gayet iyi biliyordu. Ki dün geceki hareketlerini kendi de açıklayamıyordu, yaşadığı şey ve psikolojik durumu onun için bir mazeret değildi, bir dedektifin mazereti olmazdı yaptığı hataya karşı.

Diğerleri ise söyleyecek bir şey bulamayan hyung'una bakıyordu, gerçeği anlatamazlardı, ama onun atılmasına da izin veremezlerdi. İzin vermezlerdi.

"O gün dersten sonra bir yanlış anlaşılma yüzünden sinirlerimiz biraz gerildi, biz de youngbin hyung'un üzerine gittik. Biraz ağır konuştuk ki kaldıramadı ve hava almak için yurttan çıktı efendim, onun bir suçu yok."

Rowoon bir açıklama yaptığı zaman, diğer üyeler şaşkınlıkla ona bakmıştı. Kendisinin hiçbir suçu yoktu, hatta bırakın sinirlenmeyi, bütün gece grubu yeniden toplamak için uğraşmıştı. Taeyang ile konuşmak için gûllerin çıkma saatinde hayatını tehlikeye atarak quinque'sunu almadan dışarı çıkmıştı.

"peki rowoon, sen neden gece dışarı çıktın." diye sordu bu sefer han seong ho, hayatlarını tehlikeye atmış üstüne de emirlere karşı gelmişlerdi. Rowoon gözlerini kaçırırken bunu hesaba katmadığını başkan söyleyince fark etmişti. Taeyang hemen sağında oturan rowoon'u ne kadar teselli etmek istese de şuan yapamayacağını biliyordu.

yìwài ^hwitae/Rochan^Where stories live. Discover now