yeah, we picked this game

443 58 54
                                    

BTS, Louder Than Bombs

"Pekala," dedim önünde oturduğum adamın kan içinde kalan yüzünü temizlemeyi sonunda bitirdiğimde. "Ne zamana kadar susacaksınız?"

Hyunsuk'un sesli bir şekilde nefes verdiğini duyduğumda elimdeki kanlı bezleri bulanıktan kırmızıya dönmüş olan suyun içine koydum. Kafamı ona çevirdiğimde yüzünü avuçluyordu. En gergin görünen oydu, bu nereden geldiğini bilmesem de olması gereken yerin burası olduğunu belirten adamın yüzünü gördüğünden beri kendine gelememişti. Tuhaftı, kandan yüzü görünmezken hepsi birden nasıl onu tanıyıp gerim gerim gerilmişlerdi anlam verememiştim.

Hyunsuk'u bu derece dağınık bir şekilde gördüğüm ilk sefer olduğundan kendimi tuhaf hissetsem de bir şey demeden tekrar gözlerimi koltukta uzanıyor konumda olan ve önünde diz çöktüğüm adama çevirdim. Adını hala bilmiyordum bile. Sabah ürkeceğim şekilde gülümseyip konuştuktan hemen sonra bayılmıştı zaten. Ben de ne yapacağımı bilemediğimden Hyunsuk'u aramıştım. Geldikten sonra adamı görür görmez dona kalmıştı. Ne olduğunu anlamamıştım, ne söylesem cevap vermemişti. Şokta gibiydi. Sonraysa ilk işi diğer herkesi buraya toplamak olmuştu. Herkesin ona verdiği tepki aynı olduğundan tanıdıkları biri olduğunu anlayabilmiştim sadece. Tek sağlıklı duran ben gibi göründüğünden de ona pansuman yapmaya başlamıştım.

Şimdiyse durum buydu.

Kahverengi saçları yer yer kalın sayılabilecek kaşlarını kapatacak şekilde alnına dökülmüştü ve uzaktan yumuşak bir görüntü verse de keçe gibiydi. Gözleri çekikti ve göz altlarında bulunan siyaha yakın halkalar yorgunluktan çok yıpranmaktan olmuş gibi görünüyordu. Küçük düzgün bir burnu vardı ve buna tezat dudakları dolgun sayılabilirdi, ideal bir dudağa göre üst dudağı alt dudağından daha ince olmak yerine neredeyse eşit, belki de daha kalındı ve yakışıklı diyebileceğim yüzü bir Asyalı olduğunu anlatmakta yeterli olsa da kesinlikle bir Japon'a benzemiyordu.

Daha çok... Koreli gibiydi.

Belki de Kore'den bir tanıdıklarıydı, zaten Hyunsuk da Koreliydi. Ama ne derece önemli olduğunu çözemiyordum. Hyunsuk sürekli arkasına bakıp onu kontrol etme ihtiyacı duyuyordu. Hala inanamıyor gibi bakıyordu, sanki onu kontrol etmese bir daha baktığında onu uzandığı koltukta bulamayacak gibi. Oysaki bu adamın değil ayağa kalkmak nefes almak için bile oldukça fazla enerjiye sahip olması gerekiyordu. Tek yaptığı, bu benzetme kulağa kaba gelebilirdi ama tam olarak öyle görünüyordu, ölü gibi hareketsizce uyumaktı. Yüzünde tek bir mimik yoktu, nefesi o kadar silikti ki göğsü hareketlenmiyordu bile.

Onu yeteri kadar incelediğime karar verdikten sonra ayağa kalkmadan ona arkamı döndüm ve sırtımı koltuğa yaslayarak kollarımı kendime çektiğim bacaklarıma dolayıp odada göz gezdirdim. Hyunsuk sağımda dirseklerini dizlerine yaslayıp yüzünü avuçları arasına almış bir şekilde duruyordu. Mashiho ise elini Hyunsuk'un gergin olduğunu kalın ceketine rağmen anlayabildiğim sırtına koyup dostane bir hareketle aşağı yukarı kaydırmıştı. Yüzündeki üzgün denebilecek ifade hala yerini koruyordu. Mashiho'nun duygularını hep derinde yaşadığını bilirdim, daha az konuşurdu ama her zaman her şey hakkında çoğu zaman doğru çıkan bir sürü tahmini olurdu. Gözlemciydi, kuşkucuydu ama belki de en çok hissedenimiz ama en az gösterenimizdi.

Gözlerim kafasını parmaklarından kaldırmayan ve Hyunsuk ile Mashiho'nun hemen yanında ayakta dikilen Yoshi'ye döndüğünde yüzünü görmediğimden pek bir yorum yapamadım ama yerinde durmadan kıpırdayan bedenine bakınca o da pek rahat durmuyordu. Zaten Yoshi sadece işlerin yolunda gitmediğini düşünürse parmaklarıyla oynardı.

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now