it all fell down

404 59 77
                                    

MIIA, Dynasty

Suyu açıp altına girdiğimde birikintinin damla damla çıplak vücudumdan akması bir oldu. Bunun üzerine başımı kaldırıp yüzümün de bundan faydalanmasını sağladım. Anemiydim, bu çok kolay üşümeme sebep olurdu ama yine de soğuğu seviyordum. Canlı hissetmemi sağlayan şey çoğu zaman soğuk olurdu. Soğuk duş, soğuk esen rüzgar,  soğuk kaldırım taşı, soğuk hava... soğuk olan her şey hoşuma gidiyordu.

Sanırım Haruto'ya aşık olmamın sebebi de her şeyiyle soğuk olmasıydı.

Bakışları soğuktu, yaydığı aura soğuktu, ses tonu soğuktu, sözleri soğuktu. Gülümsemesi bile soğuktu. Sıcak olan tek şey dokunuşlarıydı. Soğuk bir kasım ayında dışarıdaki yağmura rağmen sıcacık yatağımdaymışım gibi huzurlu hissettirirdi. En çok onun yanındayken bana dokunmadığı zamanlar üşürdüm. Rüzgar eserkenki üşümeden farklıydı, soğuk bir taşa oturduğunda hissettiğinden çok farklıydı. Çünkü onun soğukluğu bedenimi değil ruhumu üşütürdü.

Canımı yakacağını bile bile aşık olmuştum ona. Çünkü gizemliydi, ilgimi çekiyordu, gözlerimi ondan alamadığım bir şey vardı onda. Bakışlarında anlamlandıramadığım bir şey vardı. İlk göz göze gelişimizde zaman durmuş gibi hissetmiştim. Sanki o ve benden başka kimse yoktu orada. Elim kolum bağlanmış, kahverengilerinden başka bir şeye bakamazmışım gibi hissetmiştim. Onda hep farklı bir şeyler vardı. Ben de meraklı bir kızdım; onun kadar gizemli birini görmem, sikik bir göz temasını bu kadar takmış olmam ona kayıtsız kalamayışımı tetiklemişti haliyle.

Bir sevgi ilişkisi yaşayıp yaşamadığımızdan pek emin olduğumu söyleyemezdim. Benim için öyleydi ama onun için... hayatında ne gibi bir yere sahip olduğumu hep merak etmiştim ama meraklı biri olmama rağmen cevap almaktan hep korkmuştum. Defalarca sormuştum, defalarca geçiştirilmiştim ve bu beni kırsa da içten içe mutlu etmişti çünkü her ne kadar istediğim gibi bir cevap alamasam da hiçbir şey gibi bir cevap da almamıştım. Onun için ne ifade ettiğimi bilememiştim ama bir şeyler ifade edebilmek için uğraşmıştım hep.

Belki beni bir gün sever. Onu seviyorum, önemli olan da bu. Belki o beni bir gün gerçekten sever, onu sevdiğim gibi. Buna benzer milyon tane cümle; onu bırakmamak için, ondan vazgeçmemek için, onsuz kalmamak için...

Neye yaramıştı? Hiçbir şeye.

Derin bir nefes alıp ellerimi saçlarımın arasına geçirirken yanan bedenimin biraz olsun soğuması beni memnun etmişti. Son birkaç gündür kafam karışıktı. Oradan oraya sürükleniyor, projelerime yetişmeye çalışıyordum. Normalde buna iş saatleri de eklenince daha da çekilmez olabilirdi ama Hyunsuk'tan bir iki gün boyunca Canon'a gelmemem için bir mesaj almıştım. Ve bu mesajı tek ben almıştım.

Sebebini tahmin etmek pek zor olmamıştı.

Bu beni şaşırtmıştı çünkü bir yıldır fazlasıyla bağlanarak ve bir sürü anı biriktirerek çalıştığım iş yerimden birden ayrılmak zorunda olma ihtimaliyle karşı karşıya kalmıştım. Orası benim için sadece bir iş yeri değildi. Benim için bundan çok daha fazlasıydı. Kimsem yoktu orada işe başlayana kadar. Sahip olduklarım sadece kağıt üstünde benimdi. Orası ise benim her şeyimdi. Sahip olduğum her şey orasıydı.

Ama oraya da düşündüğüm kadar sahip olamamış olmak beni biraz üzmüştü.

Orası benim sığınağımdı. Arkadaşlarım, aşık olduğum adam, sevdiğim işim, odam... tam olarak olmasa da evimdi işte. Yani ben öyle görüyordum. Aslında tek bir cümleyle hepsinin elimden gidebileceğiyle yüzleşmek beni şoka uğratmıştı.

Onlara hak vermiyor değildim, kesinlikle veriyordum. Bunun benim için olduğunun farkındaydım. Onlarda işler başından beri karışıkken ben çok daha sonrasında dahil olmuştum. Bu işin başında yokken onlar yüzünden zarar görürsem kendilerini suçlayacaklardı, biliyordum. Ama bu beni geride tutmaya yetecek bir neden değildi.

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now