who's ready to play

385 61 92
                                    

Ruelle, Game of Survival

Kaşlarımı çatarak masanın üstüne bir kez daha göz attım. Nerede olabilirdi ki? Sinirlendirmek için pek efor sarf etmesi gerekilen biri olmadığım için öfke yavaş yavaş bedenime nüksetmeye başlamıştı bile. Eşyalarımı koyduğum yerde bulamamak genel olarak katlanabildiğim bir durum değildi.

Birden topladığım saçlarımdaki ağırlık yok olup saçlarım omuzlarımdan döküldüğünde ne olduğunu anlayamadan gözümün önüne bir kalem geldi. Çizim kalemim.

Yaklaşık on dakikadır aradığım ve ararken neredeyse sinir krizi geçirmeme neden olacak kalem.

"Bunu mu arıyordun?"

Tam arkamdan duyduğum ses irkilmeme sebep olurken kafamı yana çevirmemle onun da arkamdan çekilip yanıma gelmesi bir oldu. Yüzündeki ufak tebessüme bakarken "Ah," diye mırıldandım. Elinden kalemi alırken aynı anda iki parmağımla alnımı ovalıyordum. "Teşekkür ederim."

Bunca zaman saçımda olan kalemi saçımdan başka her yerde arıyor olmam ne kadar aptal olduğumu kanıtlar nitelikteydi.

Jeongwoo yanıma oturduğunda elindeki bilgisayarı da çizim defterimi ve alanımı engellemeden masanın köşesine koydu. Ben açılan saçlarıma çeki düzen verip geriye çekmeye çalışıyorken o "Gözünün önündekini görememe sorunu. Ah, şu insanoğlu..." diye homurdanıyordu. Öyle isyankar tonda söylemişti ki onun da bir insan olup olmadığını sorgulamak istemiştim.

Saçlarımı kulaklarımın arkasına sıkıştırırken çizime koyulmadan önce dikkatli bir şekilde açtığı sekmeleri inceleyen Jeongwoo'ya baktım bir süre.

Neyseki Hyunsuk ile o gün konuştuğumda beklediğim bir senaryo gerçekleştirmişti. Onların yanında olacağımı söylememe benden fazla sevindiklerini söylesem pek de yalan olmazdı sanırım. Özellikle kızların. Ben de burada olmayı sevdiğim için böyle sevecen karşılanmak hoşuma gitmişti. Hyunsuk eski mesai saatlerimin geçerli olduğunu, gerekli olduğunda bilmediğim şeyler hakkında bilgilendirileceğimi söylediğinde bunu kabul etmiştim. Şimdiyse bu konuşmanın üzerinden üç gün geçmişti. Ve bu hafta, Jeongwoo'nun Canon'a dönüp söyledikleriyle herkesin ayaklanmasına sebep olduğu haftaya göre oldukça sakindi. Harekete geçiliyor da benim mi haberim yoktu yoksa Hyunsuk diğerlerinin Japonya'ya dönmesini mi bekliyordu bilmiyordum.

Zaten Hyunsuk'un bahsettiği Jihoon ve diğerlerinin iki gün içerisinde buraya gelmesini söylemesinin üzerinden neredeyse bir hafta geçmiş olmasına rağmen gelmemiş olmaları beni tedirgin ediyordu. Hyunsuk ise bunun sadece oradaki işlerini sağlama alıp buraya gelmeleri gerektiğine bağlıyordu. Bana fırtına öncesi sessizliği andırsa da Hyunsuk'a inanmayı seçiyordum.

"Jeong--" ismini söylemek üzereyken kendimi durduğumda dönüp bana baktı. Kaşlarını kaldırmış bir şey söylemem için beklentiyle gözlerime bakıyorken "Saygı ifadesi kullanmama gerek yok, değil mi?" diye sordum. O ise bunu söyleyerek gerçekten ayıp bir şey yapmışım gibi gözlerini kısarak bana baktı. "Tabii ki yok. Ne de olsa artık bizden birisin, değil mi? Rahat ol."

Onlardan biri olmak kulağa tuhaf geldiğinden bir anlığına duraksamıştım. Bu zamana kadar da öyle sayılırdım, yani kendimi öyle görüyordum ama şimdi... onlar tarafından da bunun onaylanıyor oluşu, tamamıyla ve gerçekten onlardan biri olmaya başlamam seslice dile getirildiğinde garip hissettiriyordu.

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin