the past: i was enchanted to meet you

389 53 50
                                    

Taylor Swift, Enchanted

25 Eylül 2020

"Anlıyorum."

"Tamam, bu demek oluyor ki akşam beşten önce evde olman gerekiyor."

"Öyle olurum."

"Güzel," dedi annem hattın diğer ucundan. Ona itaat ettiğim için dudaklarının yukarı kıvrıldığını hissebiliyordum bile. "Akşam görüşürüz, tatlım."

Sevgi sözcüklerini silahı olarak kullanırdı, sadece dediklerini harfiyen yerine getirirsem birkaçından yararlanırdım. Sevgiye ihtiyaç duyan bir çocuk olduğumu küçüklükten beri biliyordu ne de olsa. Elbette ki kullanacaktı. Ama artık o kadar sahte geliyordu ki, benim için bir şeyler ifade ettiklerini söyleyemeyecektim.

"Görüşürüz."

Telefonu kapattığım gibi sırtımı arkamdaki dolabıma yasladım. İç çekerken etrafımdan gelip geçen insanları izliyordum. Ne zaman mutlu bir hayatım olacaktı benim? Ne zaman özgür olacaktım? Ne zaman biri beni her şeyiyle sevecekti? Ne zaman birini her şeyiyle sevebilecektim ben?

"Hey,"

Kafamı çevirip bana seslenene baktığımda tanışalı henüz bir ay olan Moi ile karşılaştım. Yüzünde her zamanki gibi büyük bir gülümseme vardı. Sabah sabah bu enerjisini nereden alıyor, merak ediyordum. Zoraki bir gülümseyle "Günaydın." dediğimde bendeki moral bozukluğunu fark edip kaşları çatılmıştı anında. "Neyin var?"

Gözleri yüzüne oranla gerçekten büyüktü. Hele biraz daha açtığında yuvarlarından çıkacak gibi görünürdü. Büzdüğü dolgun dudakları her zaman sevimli gelirdi. Çenesine doğru kalp şeklinde giden perçemleri ve geniş alnını kapatan kahkülleriyle çok güzel görünüyordu.

İstemeden onunla kendimi karşılaştırmadan edememiştim. Gözlerim büyük sayılırdı ama onunkiler gibi değildi, onunkilerden daha çekikti. Burnum onun karakteristik burnuna göre daha feminen duruyordu, dudaklarımsa kalp şeklinde ve onunkine göre biraz daha inceydi. Onun omzunda biten saçlarının aksine benimki belime kadar uzanıyordu. Ve onunkiler gibi çeneme kadar uzanan perçemlerim vardı ama kahküllerim yoktu. Moi'den daha güzel olduğumu söyleyebilirdim ve bunların hepsine sebep olan annemdi. Tabii öyle olacaktı, ben kağıt üstünde de olsam Tamari Aina'nın kızıydım. Ona layık olmam gerekiyordu, onun kızı gibi görünmeliydim.

Dış görünüşümle bir problemim olmamıştı hiçbir zaman. Yüzümü seviyordum. Abartılacak bir güzelliğimde yoktu, olduğum halimden memnundum. Ortalama güzellikte bir surata sahip olmak beni memnun ediyordu. Ama annem için öyle değildi. Ünlü iş adamı Takahashi Ken'in karısı olarak insanlardan ilk duyduğu ne kadar güzelsiniz, çok zarifsiniz gibi sözler olduğundan beni kızları olarak tanıttığında aynı şeyleri duymak istiyordu. Ve öyle de yapmıştı. Cildime yapılan bakımların, gittiğim spor salonlarının, aldığım eğitimlerin haddi hesabı yoktu. Bir prenses olarak değil, bir kraliçe olarak yetiştirilmeye çalışılmıştım. Bir balo kraliçesi olarak.

Benden istediğini alıyordu, ben de buna alışmıştım zaten. Onun kızı olmaya, bana öğrettikleriyle yaşamaya. Alışmıştım ama bıkmıştım bundan. Onlardan sadece sevgi istemiştim. Bana verdikleriyse her zaman pahalı kıyafetler, lüks ortamlar ve ün olmuştu. Hiçbiri sevginin yerini doldurmuyordu, içimde hala yerini koruyan bir boşluk vardı. Kimse de doldurmaya yanaşmıyordu.

"Hiç," dedim omuz silkerken. Topuklu ayakkabımın uçlarını izliyordum bir yandan da. Gözleri fazla büyüktü ve sanki onlara bakarsam beni anında ifşalar gibi hissediyordum. "Dün uykumu alamadım sadece."

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now