i know i'm stupid one who ended it

493 61 238
                                    

5 Seconds Of Summer, Moving Along

Kapı ikinci kere çalmadı.

Ben kulağımdaki telefonla öylece salonda dikiliyorken ne yapmam gerektiğini düşünüyordum. Onu içeri almalı mıydım? Tabii ki almalıydım. Dışarıda başı boş gezmesi daha büyük bir sorundu. Ama içeri alırsam da... olacaklardan korkuyordum.

Derin bir nefes aldım ve telefonu kapattım. Adımlarım kapıya yöneldiğinde etraflıca düşünmeden bir karar aldığımın farkındaydım ama o kadar düşünecek zamana da sahip değildim. Bu yüzden pek seçeneğim kalmamıştı.

Kapıyı açtığım beklediğim bir görüntüyle karşı karşıya gelmek beni şaşırtmadı. Dağınık saçları yer yer havaya kalkmış, bazıları yine bağımsızlığını ilan ederek alnını gölgelemişti. Kızarık elmacık kemikleri güzelliğine güzellik katmış, bayık bakan kestane şeklindeki gözleri ne kadar kendinde olmadığını kanıtlar nitelikteydi. Dudakları hiç olmadığı kadar pembe ve sürekli diliyle müdahale ettiğinden ıslak ve aralıktı. Üzerine giydiği baskılı beyaz tişörtünün yakası kaymışsa da ya fark etmemiş ya da düzeltme zahmetine girmemişti. Siyah ceketi de öylesine giyilmiş gibi görünüyordu. Yani her şeyiyle karmakarışık bir Watanabe Haruto vardı kapımda.

Alışık olmadığım bir durum değildi. Her ne kadar her seferinde beni afallatsa da.

"Merhaba," dedi yüzünde tembel bir gülümseme varken. Sol omzunu muhtemelen dengesini tek başına sağlayamadığından kapının kirişine yaslamıştı. İşaret parmağıyla arkamı işaret etti. "Girebilir miyim?"

Hayır desem arkasını dönüp gidecekti sanki. Bir de başka seçenek varmış gibi soruyordu.

Cevap vermek yerine yakasından tutup içeri çektim. O seslice gülerken ben uzun ve zayıf olmasına rağmen bana göre taşıması ağır bedeninin üzerime yığılmaması için de karnını tuttum. Düşmediğinden emin olduktan sonra kolumu ondan çekmeden diğeriyle kapıyı örttüm. O benimle alay ederek "Çok naziksiniz, bayan." derken onu umursamadan kolunun altına girip onu salona sürükledim. Neyse ki bana zorluk çıkarmak yerine ayak uydurdu.

Sonunda onu koltuğa oturtmak için kolunun altından çıktım. Çıktığım gibiyse kendini seslice kanepemin üzerine bırakmıştı. Neredeyse uyku moduna geçecek kadar yayık oturdu ve kafasını kanepenin başlığına yasladı. Gözlerini de kapatınca iç çektim. Bu defa neden içmişti acaba?

Dilimle dudaklarımı ıslatıp ona uzandım. Omzunu dürttüm ama hiç tepki vermedi. Bir iki kere daha yaptım ama değişen bir şey olmadı. "Haruto," diye mırıldandım parmak uçlarım yüzüne benden bağımsız yerleşirken. Yavaşça teninde gezindim. Bu onu uyandırmak yerine daha çok mayıştırınca elimi aniden çektim. Huysuzca mırıldandığında "Uyuma." dedim. En azından beni duyduğundan emindim. "Sana sert bir kahve yapacağım. Ondan önce duşa girmek ister misin?"

Kafasını olumsuz anlamda salladı. İnat edip onu duşa sokacak halimde yoktu zaten. Bu yüzden ısrar etmeden doğruldum ve mutfağa yöneldim. Çabucak ayılıp gitmesi gerekiyordu.

Kahveyi yaparken bir şey düşünmemeye dikkat ettim. Neden sarhoş olduğunu bilmiyordum, bilmeme de gerek yoktu. Umrumda da olmamalıydı zaten. Her zamanki gibi davranıyordu ama bu da onu eve son alışımdı. Hep sarhoş olup kapıma dayanma alışkanlığına son vermesi gerekiyordu. Elinde yeterince oyuncak olmuştum.

Kahveyi hazırlayıp bir kupaya doldurduktan sonra sıcak olduğundan tutamayıp bir tabağın üzerine koydum. Mutfaktan çıkarken homurdanıyordum. "Umarım sızıp kalmamı—"

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now