we don't have much time

429 57 71
                                    

Macpro, The Purge Siren Dubstep

Dolabımdan bir çikolatalı süt paketi kaptıktan sonra koşar adım evden çıktım. Sırt çantam hızımdan dolayı bir o tarafa bir bu tarafa savruluyor olsa da umursamayıp kapıyı kilitledikten sonra anahtarlığı çantama attım. Çıkar çıkmaz yüzüme vuran soğuk hava afallamama sebep olurken deri montuma daha çok sarılarak ilerlemeye başladım.

Saat dokuza geliyordu, aslında bugün çalışma saatlerim sabahtı ama Moi'den bir saatliğine onun yerine bakmam gerektiğine dair mesaj aldığım için hızlıca toparlanıp çıkmıştım. Elimdeki çikolatalı sütü bir süreliğine çantamın yan, fileli gözüne atarken bileğimdeki tokayla saçlarımı hızlı bir topuz yaptım. Çıkan perçemlerime çeki düzen vermeye çalışıyorken bir yandan da havanın bu kadar soğuk olmasına lanet ediyordum.

Bugünden pek bir şey anladığımı da söyleyemezdim. Kampüsten çıktığımda saat beşti ve migrenim tuttuğundan kendimi doğruca eve atmıştım ama ne ağrı kesicim ne de onun yerini tutacak bir şey bulamamıştım evde. Dışarı çıkıp ilaç almışken de dolabımın tam takır olduğunu fark edip uzun zamandır yapmadığım ev alışverişimi tamamlamıştım. Eve geldiğimde saat sekize geliyordu. Ve geri kalan zamanda da mutfağı anca toparlayabilmiştim. Uzun zamandır kendimi her anlamda fazlasıyla dağınık hissediyordum ve pek alışkın olduğum bir durum değildi. Biraz kontrollü bir tiptim. Her ne kadar kontrol denen şey bir yıl boyunca bana uğramamış olsa da ondan önceki on dokuz yıllık hayatımda böyle biriydim işte.

Çantamın gözünden çikolatalı sütü aldıktan sonra pipeti plastiğinden ayırıp cebime koydum ve batırdıktan sonra dudaklarımın arasına aldım. İçime bir yudum çekerken soğukluğundan ve tadının verdiği rahatlama hissinden dolayı gözlerimi yummuştum. Kaç yaşında olursam olayım muhtemelen çikolatalı sütten asla vazgeçemeyecektim.

Her ne kadar dinlenmemiş olsam da içtiğim ağrı kesiciler sayesinde başımın ağrısının hafiflemiş olmasına seviniyordum. Yorgun olmama rağmen de hızlı yürümeye çalışıyordum çünkü soğuk yediğim an migrenim tutuyordu ve yeni hafiflemişken başa dönmek istemiyordum.

Yoldan geçerken tanıdık birkaç kişiye selam verdikten sonra oturduğum siteden çıktım. Bana ait olan park kısmına gelmeden hemen önce bitirdiğim paketi ve plastiği çöp kovasına attıktan sonra çantamdan arabanın anahtarını aldım ve kilidi açtım. Güvenliğe selam verirken kapıyı açarak bindim ve sırt çantamı çıkarıp yan koltuğa koydum. Emniyet kemerimi bağladıktan sonra anahtarı çevirerek motoru çalıştırdım ve caddeye çıkıp Canon'a doğru yol aldım.

Yaklaşık yirmi dakika sonra Canon'ın arka girişinin önündeydim. Dövme dükkanının kapalı olduğunu geçerken görmüştüm ama sebebini bilmiyordum, normalde orayı on ikiden önce kapatmazdık. Arabayı park ettikten sonra indim ve kapının önünde duran güvenliklere selam verip içeri girdim. Ben buradan doğruca yukarı, yani bar kısmına çıkacaktım. Dövmeci dükkanının olduğu kat ve ara katı ardımda bıraktığımda barın olduğu kata gelmiştim, alışık olduğum yüksek müzik sesini duyduğumda içeri girecekken bu gürültüden bile daha fazla ses çıkaran bir bağrışma duydum. Kapıya giden elim durduğunda kafamı çevirip merdivenlere baktım. Boğuk da olsa Hyunsuk'un sesini duyduğumdan emindim, sinirli gibi gelmişti. Bunun haricinde ise bana yabancı olan birinin sesini daha duyuyordum. Aslında tam da şu an umursamayıp içeri girmem gerekiyordu, bana söyleneni yapmalıydım ama yapmadım. Merakıma yenik düşerek adımlarımı merdivenlere yönlendirdim. İçimden kendi kendimi uyarıp geri dönmemi söylesem de dinlemedim. Çoktan adımlamaya başlamıştım ve gittikçe netleşen sesler beni daha çok meraklandırıyordu. Pekala, merakına itaat eden bir tiptim de. Başıma merakım yüzünden bir sürü şey gelmiş olsa da asla akıllanmıyordum.

cigarettes and alcohol ᥫ᭡ w.harutoWhere stories live. Discover now