03.01.2019, Saltuk Alpay.

20.7K 1K 395
                                    

Sezen Aksu, Ünzile.
Aytekin Ataş, Seyyah.

Tanrının, insanın kalbine ektiği hisler gayb olurdu fakat o hislerin ağırlığı insanın eti ve kemiği olduğunda bu durum değişirdi.

Hisler aldatırdı.

Hisler riyakârdı.

Ama hisler sadakatin omurgasını da oluştururdu.

Saltuk Alpay sadakatin avcunda parçalanan, buna mahkûm olan tanrının elini çektiği biriydi.

En azından o, böyle düşünüyordu.

Saatlerdir sırtını yasladığı soğuk duvar etini buz tutturmuştu. Üşüdüğü hissi yerini uyuşukluğa terk ettiğinde nezarethanenin kapısını kilitleyen üniformalı polisin ardından koridorun karanlığa boğulduğunu izledi.

Dünyaya döl israfından başka bir şey olarak gelmeyen ablasının kocası uğruna burada olmak ona koysa da içini en çok acıtan bunun önüne geçemiyor olmasıydı.

İki yeğeni ileride böyle bir babanın vicdanına kalırsa diye düşünüyordu çünkü bu geçmişten gelen korkusunu tetikliyordu.

"Neye daldın öyle delikanlı? Gözünü kırpmaya fırsat vermedi."

Saltuk oturduğu yerden kafasını çevirdi ve yanında oturmuş saçı sakalı birbirine karışmış ihtiyara baktı. Üzerindeki yamalı kıyafetler gariban olduğunu belli ediyordu.

"Yok bir şey ihtiyar," dedi Saltuk dudak bükerek kısık bir sesle. "Dert mi bitiyor bu amına koyduğumun dünyasında?"

"Dermanın varsa biter elbet."

Saltuk kafasını tekrar önüne çevirdiğinde güldü ama bu gülüş içindeki acının kıvranışlarından ibaretti.

"Bizim yollarımız gam dolmuş Beybaba, ötesi yok."

"Niye?" dedi ihtiyar uzun, beyaz sakallarını kaşıyarak. "Yok mu seni o dertten çekip alacak bir el. Ya da içine düşerecek bir sevda?"

Göğsünü acıyla doldurdu nefes alırken Saltuk. Dizlerine yasladığı dirseklerine sonra da sarkan ellerine baktı. Ağır silahlar kullanmaktan nasır tutmuş ellerine bakarken, "Vardı," dedi sessizliğin içine sırrını fısıldarken. "Şimdi yok ama... Hâlâ ilk günki gibi var sanki."

"Şafak atmasına daha çok var. Zaman bol."

Yaşlı ihtiyarın söyledikleri ile sertçe ensesini ovaladı. Kafasını arkaya atıp sertçe duvara çarparken sesli bir nefes verdi. "Ben küçükken," dedi yutkunurken. O yutkunuşta kadere boyun eğmişlik ama ahdetmişlik vardı. "Daha on yedi yaşında kılsız, köse veledin tekiyken bir kadın tanıdım. Küçük bir kadın."

2008, İSTANBUL.

Yaz ayının serin gecelerinden biriydi.

Bahçedeki çardakta demli çay içilen sıradan bir yaz gecesi...

Saltuk babasıyla tavla atarken annesi ile konuşan ablası Selver dikkatini dağıtsa da umursamıyordu.

"Karşı eve taşınanları gördün mü?" diye sordu Neriman. "Mahalleye hoş geldiniz diyerekten bir tabak kek götürdüm. Pek güzel ama biraz soğuk bir kadındı."

"Çocukları var mıymış?" dedi Selver çayını masaya koyarken.

Annesi kafasını salladı. "Yok, yokmuş. Hem Hatice teyzen kocası çok sert biriymiş dedi. Kadına nefes aldırmıyormuş. Kıskançlıktan evden bile çıkarmıyormuş."

DEHARİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin