EPİSODE 27

31.5K 1.7K 1.7K
                                    

BEYLER ve BEYBİLER!

Kısmi bir aradan sonra yeniden merhaba. Son dönemlerde ülkece yaşanan sıkıntılar hepimizi derinden sarstı, bu nedenle bölüm yayımlamak istememiştim. Yavaş yavaş toparlanmışken gelelim istedim.

Sezon finali tadında ama sezon finali olmayan bir bölümle geldim.

Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen.

İyi okumalar dilerim^^

EPİSODE 27

Dudakların acı bal olsa,

Şüphesiz tadacağım.

Yırtık kozana dalıp cennetini yakacağım.

Bir kurşunun izine aldanıp göğsümde taşıyacağım.

Sevgilim...

Kalbimin ahını parça parça edip

Kefenlere saracağım.

Bir portreyi kanatabilirsiniz; ağlatabilir, hüznü içine ekebilirsiniz.

Bir portrenin içine ölümü çizebilirsiniz; fakat portreyi asla öldüremezsiniz.

Karşımda bir portre vardı. Portre ölüydü lakin içine hapsettiği gerçek etiyle kemiğiyle karşımda vardı.

Çınar, o soluk portrenin içine hapsolmuş ölümün kendisi olarak karşımda duruyordu. Hemen birkaç metre ileride, siyah kaşe kabanına tutunan kar taneleriyle, bir ölüden çaldığı bembeyaz yüzüyle gözlerimin içine bakıyordu.

O kadar soluk bir yüzü, kurumuş ve morarmış dudakları vardı ki yürüyen cenaze dedikleri kişinin o olduğunu düşündüm.

Elimde tuttuğum dosyalar gevşerken Çınar ellerini kaşe kabanından çıkardı. Etrafta bize çevrilen gözlere dokunurken hemen arkasında Bulut ve diğer arkadaşlarının geldiğini gördüm. Bulut yine arıza çıkaracağından korkarak, "Çınar," diye koluna dokunsa da Çınar sert bir hamleyle dokunuşuna set çekti. Gözleri kalabalıklar içerisinde bir noktada durduğunda o tarafa baktım.

Toplanan kalabalığın arasında retro şapkasıyla, elleri kapüşonunun ceplerinde soğuk gözlere sahip bir kız gördüm. Çınar'a öfkeli baktığı kadar endişeli olduğu da belliydi lakin bunu arka olana atıyordu. Anlayabiliyordum çünkü onda kendimi görebiliyordum.

"Ferimah," dedi Çınar tekrar. Bu kez sesi az öncekine nazaran daha düşük tondaydı. Belki de güçsüz. Morarmış dudaklarını ıslattığında bir an geriye sarsılır gibi oldu ama toparlandı. O an Çınar'ın gözlerinin içine ilk kez yalın baktım.

Yoksunluk çekiyordu.

Uyuşturmaya alıştırdığı bedeni, kıvranıyordu.

"O gün ağzım vardı, konuştum." Duraksadı. "Sik sik." Gözlerini kalabalıklaşan öğrenci topluluğuna çevirirken yine durdu ve o kıza baktı. "Konuşmamalıydım." Çakır'ın gözlerine benzettiğim ama Çakır'ın gözlerine nazaran daha açık olan yeşil gözleri ölümü yutmuş gözbebeklerine yansımamı lekeledi. "Artık ne konuşurum ne de konuştururum."

Yapmaya çalıştığını anladım. Kendisi konuşmayacak olsa da bunu bana söylemeden yapabilirdi ama o fakültede bir başka insanların da yoluna taş koyuyordu. Üzerine uzanmaya yeltenen kötü ithamları tehdit ediyordu.

DEHARİRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin