Şehrin Diğer Yüzü

81 39 7
                                    

Keyflii Okumalarr <3

Telefonu kulağımdan yavaşça çekerek konuşmayı sonlandırdım. Adımlarımı aynı sıklıkla atmaya devam ediyordum.  O da tıpkı benim gibi telefonu cebine koyarken bana doğru adım atmaya başladı. Karşılıklı adımlarımız aramızdaki mesafe kapandığında sona erdi.

Müzayede ve hastanede gördüğüm tarzından eser yoktu. Bambaşka biri gibiydi. Bastıran gecenin karanlığı ona değneği ile dokunmuştu sanki. Giydiği siyah tişört ile siyah pantolon benim tanıdığım Kıvanç'a ait değildi. 

Gecenin kademe kademe artan karanlığı Kıvanç'ın kıyafetlerine önceden yansımışçasına siyaha bürünen bu halini kötü durduğunu söylesem kendime yalan söylemiş olurdum. Öyle ki Kıvanç'ın her tarza uyabilecek bir fiziği ve yüzü vardı. Kabaca baştan aşağı onu süzdüğümde kısa sürede bu kanıya varmıştım. 

"Hazır mısın?" diye sorduğunda başımı olumlu anlamda salladım. Suç üstü yakalanmış gibi hissedip utanırken, "Nereye gidiyoruz?" diye sordum. Sanırım bana söyleyene kadar sormaktan vazgeçmeyecektim. 

"Sormaktan vazgeçmeyeceğini biliyorum ama bende söylemekten vazgeçmeyeceğim." dediğinde gülerek, "Beklentilerim yükseliyor sen böyle deyince." dedim sözlerine karşılık olarak. 

Yavaş tempoda yan yana yürürken beklenmediğim anda durdu ve, "Beklentilerini olabildiğince düşük tut. Hayal kırıklığına uğramanı istemem. " dedi. Oluşan gülümsemem yüzümde iyice yayılırken düşüncelerimi dudaklarımdan düşen kelimelerle ifade ettim. "Şimdi beklentim ikiye katlandı. Umarım dediğin gibi hayal kırıklığına uğramam."

"Umarım." diyerek gözlerinde benden ayırdı ve yolun karşısına çevirdi. 

Yaramaz bir çocuk gibi tekrar o soruyu sordum. "Nereye gidiyoruz?" 

Pes etmişçesine sesli bir şekilde soluğunu dışarı verdi. Dışarı serbest bıraktığı soluğunu trafik lambasının ışığının altında dağılmıştı. 

"Metroya." dedi kısaca.

"Metroya mı?" diye tepki verdim. Bana bakmadan başını olumlu anlamda salladı. Yeşil ışık yandığında adımlarını atarken ben zemine gözlerimi sabitlemiş, düşüncülerimin içinde savruluyordum. Bileğimde hissettiğim sıcaklıkla birlikte daldığım derin düşüncelerden sıyrılarak kafamı kaldırdım. Kıvanç'ın bana bakan gözleri ile karşılaştıktan sonra bileğime baktım. Ne olduğunu anlamadan beni bileğimden yakalayarak karşıya doğru sürüklemeye başladı. Parmakları ile yumuşak bir şekilde ve incitmemek için dikkatle kavramıştı. Ben ise ona karşı koymayarak kendimi onun yönlendirmesine izin vermiştim. Yaya geçidinden karşıya geçtikten sonra bileğimi bıraktı. Avucunun içi o kadar sıcaktı ki hala hissedebiliyordum. 

Tenim alev almışçasına yanıyordu. Bir anda çölün ortasına düşmüşüm gibi sıcaktan bunalmaya, terlemeye başlamıştım sanki. Vücudumun verdiği reaksiyonların altında yatan sebepleri merak ederken tenim hala yanmaya devam ediyordu. İçten içe terlediğimi biliyordum ama dışarıdan belli olup olmadığını bilmiyordum. Kalp atışlarımın normale dönmesi için kendimi zorlarken bir yandan belli etmemeye çalışıyordum. 

"Kendini unutuyordun." 

Yaşadığım iç karmaşıklıkları ona yansıtmamak adına yüzüme sahte bir gülümseme ekledim. Gülümsemenin onun tarafından ne kadar samimi göründüğü bilemesem de işe yaramasını umuyordum. Ne kadar işe yaradığını bilemediğimden bir de sözcüklerden yardım aldım. "Dalmışım, kusura bakma." diyerek toparlamaya çalıştım. 

Gözlerimin içine bakarak, "Dalıp gitme," dedi. "Senin burada olmanı istiyorum."

Biraz olsun normale dönen vücudumun tepkileri tekrar alevlenmişti. Yanağımın kızardığını görmesem bile hissedebiliyordum.  Kalbim yine söz dinlemeyi bırakmıştı. Bir şeyler anlatmak istercesine deli gibi atıyordu. Duymazlıktan geliyordum. Gecenin koyu karanlığının kızaran yüzümü gizlemesini umarak arkasını dönüp yürüyen Kıvanç'ın peşine takıldım. 

Boş TuvalKde žijí příběhy. Začni objevovat