15.Bölüm: "Aitlik"

5K 449 314
                                    

"Damarları gökkuşağı şeklinde yatay bir şekil alırken kutsanmış yedi renk, kendini onun damarlarına boyamıştı."

***

Acı ruhuma işlerken yorgunlukla gözlerimi açtım. Kendi odamdaydım. Gün çoktan sabah olmuştu. Vücudum çok fazla yorgun olmalıydı ki uzun saatler boyunca baygın bir şekilde uyumuştum. Bedenimdeki eklem ağrılarına inat zorlukla ayağa kalkarak odamın dışındaki banyoya doğru ilerledim.

Sıcak bir duş almak istiyordum. Üzerimdeki kıyafetleri bir bir çıkarırken aynadan kendime baktım. Belirginleşen damarlarım dün gördüğüm gibi masmaviydi. Ellerimi havaya kaldırım tırnaklarıma baktım. Onlar da açık ve soluk bir maviydi. Sonra ise saçlarıma baktım ve beni en çok şaşırtan şey saç tellerimin değişen rengiydi. Açık kahverengi saçlarım açılarak gri gibi gözükmeye başlamıştı. Göze çok batmıyordu. Sanki hafiften rengini açtırmış gibiydim.

Başımı sağa sola sallayarak duşa girdim. Ben tam anlamıyla onun renklerini taşımaya başlamıştım. Sanki onun görünüşü benim bedenime yansıyor gibiydi.

Sıcak su bedenimden akarken sol kolumu duvara yasladım. O an bileğimin iç kısmı dikkatimi çekti. Sağ elimin baş parmağı ile bileğimdeki görünen damalara baktım. Düz çizgiler halindeki damarlar bildiğimiz şimşek sembolünü almıştı. Damarımdaki şimşek şekli o kadar belli oluyordu ki yutkunmadan edemedim.

Sanki damarlarım şimşek dövmesini tenim işlemişti. Mavi bir şimşek...

Tanrı aşkına Alcander'ın tüm işaretleri bedenimde boy gösteriyordu. Korkuyla hızlı bir şekilde duş alarak banyodan bornoza sarılı bir şekilde çıktım. Alelacele üzerimi giyinerek salona doğru adımladım. Onlardan birine ulaşıp vücudumdaki bu izlere dair hesap sormalıydım. Ama onlara nasıl ulaşacağımı bilmiyordum. Belki.. belki kendime acı versem hissederdi. Fakat bu tamamen kendime zarar vermek olurdu.

Gözüme damarlardan oluşan şimşek şekline kaydı. Tam o an düşündüğüm şey çok psikopatça gelse de hızla mutfağa giderek çekmecelerden birini açarak meyve bıçağını aldım. Şeklin uç kısmına bastırıp acı hissetsem ona karşı bir his oluşur muydu? Ama benim canım çok tatlıydı ve kendime zarar dahi veremezdim.

Derin nefesler alarak elimdeki bıçağı sıktım. Gözüm dönmüştü ve gelecek acıyı umursamamıştım. Eğer ona ulaşmak istiyorsam her yolu denemeliydim. Bu yüzden kararımdan vazgeçmemek için acele etmeye çalışarak bıçağın sivri ucunu şimşek şeklinin en uç kısmına bastırdım.

Yanma hissiyle dudaklarımı birbirine bastırarak kısıkça inledim. Bu ufacık kesik bile canımı yakmıştı. Yine de biraz daha derine bastırarak kanın akmasını sağladım. Beni dışarıdan biri görse gördüğü bu görüntüyle psikolojimin bozulduğunu bile düşünebilirdi. Elimde değildi. Onları gönderirken bir daha onların suratlarını görmek istemiyordum, ama şimdi işler değişmişti. Çünkü bedenim bir değişim geçiriyordu.

Dakikalar geçti, fakat kapım çalmadı. Belki de yaptığım aptalca şey işe yaramamıştı ya da bu sefer gelmek istemiyordu. Eğer ikinci seçenek gibiyse durum içimden geçen tüm lanetleri ederdim. Burada ben acı çekiyordum ve kılını dahi kıpırdatmıyordu!

Yine bekledim, hatta akşamı dahi ettim. Ama gelen hiç kimse olmamıştı. İçimdeki endişe ve yorgunlukla midemi biraz doyurarak koltuğa uzandım. Ruhum kendini yalnız hissediyordu. Bana yardım edecek herhangi bir kimse yoktu. İçsel olarak kötüydüm ve bu beni depresif hissettiriyordu. Gerçekten seçilmiş kişi ben olmak zorunda mıydım?

***

"Aman Tanrı'm kuzen bu halin ne? Çok solmuş ve.." ne diyeceğini bilemeyen kuzenim Bengü, sınıfa giren bana şaşkınca baktı.

GÖKYÜZÜ HIŞIRTISIWhere stories live. Discover now