29.Bölüm: "Kaçırılma"

4.8K 470 253
                                    

"Alcander'ın bahsettiği bu olmalıydı. Güç, insan bedenime ağır gelmişti."

***

Güzel havanın esintisini değerlendirmek amacıyla arkadaşım ve kuzenimle kafede otururken düşünceliydim. Güzel havanın tadını bile çıkaramıyordum. Zira Alcander, Siresya'ya dönmüştü. Ben sınavlarım için kalırken o gitmişti. Onu anlıyorum, gitmek zorundaydı. İtiraf edeyim varlığına alışmıştım. Yanımda görmek istiyordum.

Ruhum istiyordu onu, evet ama ben de istiyordum. İçimdeki bu isteğe engel olamıyordum. Gözüm bir nevi yolları arşınlamıştı. Oturduğum yer ve zamandan keyif de alamıyordum.

"Rengin, neden keyifsizsin kuzum?" diyerek bana bakan Merve ile iç geçirerek elimdeki kahve kupasını masaya bıraktım. Oturduğumuz kafenin gürültülü sesi üstüme üstüme gelirken göğsümdeki darlık beni germeye başlamıştı.

"Bilmiyorum, içimde bir sıkıntı var." dedim yerimde rahatsızca kıpırdanırken. Genel olarak kafede uzun süre oturmayı sevmeyen bir insandım ve şu an aşırı derece de sıkıcı olmuştum.

Kahvesinden bir yudum alarak dudaklarını büzdü. Gözleri üzgün bakıyordu. "Ne zaman gelecek acaba?"

Bilmiyordum. Belki de gelmezdi, benden bir haber beklerdi.

"Sence çok uzun sürer mi işi?"

Benim gibi kahve kupasını masaya bıraktı. "Rengin, sen baya baya bu gökyüzü Tanrı'sından hoşlanıyor musun?"

Açık olacaktım. "Evet. Bunu uzun zamandır farkındayım. Fakat Merve, bir şeylerden emin olamıyorum. Mesela o tam olarak benim hakkımda ne düşüyor ne hissediyor? Annesinin sorumlusu olarak mı görüyor bunu da merak ediyorum."

Tüm bu soruların cevabını alırsam istediği o adımı atacaktım. Yeri geldi mi deli dolu bir insandım. Gerekirse hoşlandığımı itiraf ederdim. Yapardım. Fakat dediğim gibi emin olmam lazımdı.

Onu da anlıyordum, olduğu konumda bana ne kadar açık olabilirdi ki? Anlasam da bekliyordum işte.

"Rengin ben seni tanıyorum. Sen her şeyi içine atarsın. Bence bana anlattıklarını Alcander'a açıkça bahsetmelisin. Ancak böyle rahat edersin."

Başımı kabul edercesine aşağı yukarı salladım. Haklıydı. Beni tanıyordu, içimdekileri dökmeden rahat edemeyeceğimi de biliyordu. İşte bu yüzden endişeleniyordum. Ne söyleyebilirdim ki? Alcander bana karşı açık ol mu? Bunu diyeceğimi sanmıyordum. Diyemezdim ki çekinirdim.

"Utanırım ben." diyerek alt dudağımı dişledim. Düşünürken bile ellerim karıncalanmaya başlamış, kalp atışım hızlanmıştı. Hatta bir sıcak basması bile yaşamıştım.

Sorgu dolu gözlerle benim bile cevabını bilemediğim soruyu sordu. "Peki ne yapmayı düşünüyorsun?"

Yapabileceğimi bilsem şu an her şeyi bir kenara bırakarak dışarı çıkar ve Alcander'ı çağırırdım. Sınavları bile umursamak istemiyordum. Sanki ihtiyacım olan tek şey onu görmekti. Önceden birkaç kez söylemiştim ve yine söylüyordum. Ruh bağının etkisinden ziyade kendi irademdi. Zira kendi duygularımı en iyi anlayan, bilen bendim.

"Onu görsem güzel olurdu." diyerek mırıldandığım esnada bakışlarım camdan dışarı, gökyüzüne kaydı. Alcander gittiğinden beri hava açık ve güneşliydi. Fazla yağmuru sevmediğimi biliyordu. Belki tesadüftü, fakat yüzümde hüzünlü bir tebessüme neden olmuştu.

Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda bir hışımla masadan kalkarak Merve'ye baktım. "Hatta göreceğim." dedim ve beklemeden deri ceketimi alarak çıkışa doğru yöneldim. Daha birkaç gün bile olmamışken görme arzusuna yenik düşmüştüm.

GÖKYÜZÜ HIŞIRTISINơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ