on

9.2K 348 86
                                    

# Zeynep Bastık & Canozan - Toprak Yağmura

Yade, Ianis'e on bininci kez 'o öpücük kimeydi?' mesajını atarken ben de masayı kuruyordum. Olayın üzerinden bir gün geçmişti ve Yade hem Türkçe hem İngilizce olarak mesajları ile sevdiği futbolcuyu taciz etmekten başka hiçbir şey yapmıyordu.

Ona olan hislerinin hayranlıktan öte olduğunu anlayalı epey zaman geçmişti benim için. Ama içinde bulunduğumuz durum bu hislerin beklediğimden çok daha büyük olduğunu düşündürüyordu.

Hoşlantı mıydı? Ya da aşk? Konuşmadığınız, uzaktan gördüğünüz birine ne hissedebilirdiniz?

"Görmüyor işte görmüyor!" Sinirle telefonu masaya bırakıp bana döndü. "Gerçekten sevgilisi olabilir mi?"

"Tatlım, binlerce takipçisi olduğu için görmemesi çok normal." Tek elimi Yade'nin omzuna koydum. "Sevgilisi olsa bilirdik değil mi? Kameraya öpücük yollayacak kadar saklanmayacak bir ilişkisi varsa birlikte olduklarını da gösterirlerdi."

"Her yere baktım. Sevgilisi varmış gibi de-" Birkaç saniye durduktan sonra sesini yükseltti. "Ama birine öpücük yolladı."

Başını masaya gömerken aynı zamanda oflamalarını sürdürüyordu. Devreleri kesinlikle yanmıştı.

Aradan beş dakika geçip yemek yemeye başladığımızda Yade hala sessiz görünüyordu. Bu hali canımı çok sıkıyordu. Onu kendine getirmek için biraz düşünmeye başladım.

"Belki kardeşine atmıştır?" Karşısındaki tabaktan gözünü alıp bana baktı arkadaşım.

Yüzünde yavaş yavaş bir gülümseme oluşmaya başladı. "Bunu nasıl düşünemedim?"

Bir kardeşi olduğunu bilmiyordum. Ama şansım yaver gitmişti. Dediklerim Yade'nin gerçek hayata biraz olsun dönmesini sağlamıştı.

"Çok rahatladım..." Sandalyede geriye yaslandı. "Başka bir şeyin olma ihtimali çok kötü hissettiriyor."

"Ne hissediyorsun?.. Ianis'e karşı?"

"Bilmiyorum. Hayranlık belki ama daha önce hiç yaşamadığım bir hayranlık. Taylan'a, Berat'a ya da Dor-" Duraksadı. "Her neyse. Başka birine karşı duyduğum türden bir hayranlık değil."

Yarım bir şekilde gülümsedim. Yade birine karşı hayranlık beslediğinde ona bağlanmış olurdu. Onun hayranlık beslediği biri olmak o kişi bilmese bile kişinin sahip olabileceği en güzel şeylerden biriydi.

"Ama Ianis basit bir kişi değil." Diye devam ettim. "Belki de hoşlanıyorsundur."

Bana doğru çevirdi bakışlarını. Konuşmadan birkaç dakika boş bakışlarla durdu.

"Daha önce yaşamadığım bir şeyi bilemem. Ama onu önemsediğimi hissediyorum. Sevgilisi olma ihtimali beni o kadar üzüyor ki... Ama böyle bir şey varsa da onu bırakamayacak gibiyim."

Oturduğum sandalyeden kalkarak en yakın arkadaşımın yanına ilerledim. Ellerimi omzuna koydum ardından yanağına bir öpücük kondurdum.

"Moralini bozma. Yakında öğreniriz her şeyi." Biraz önce oturduğum yere yeniden oturdum. "Sen demiyor muydun, akışına bırak diye. Şimdi sıra sende. Olmayan bir kişi için kendini kısıtlama."

Bana gülümseyerek karşılık verdi. Önündeki yemekten bir kaşık aldı. Ardından aklına bir şey gelmiş gibi yeniden bana döndü.

"Ama bir kere daha mesaj atayım. Öyle bırakırım. Akışına yani... Komple değil."

×××

Çayımdan bir yudum daha alıp vakit kaybetmeden telefonumdaki oyuna yeniden baktım. Gün içinde yüklediğim bir kelime oyunuydu, birkaç gün içinde muhtemelen sıkılıp sileceğim bir oyun.

"Evren..." Yade'nin tedirgin gelen sesiyle kaşlarımı çatarak ona baktım. Gözleri telefonuyla benim aramda gidip geliyordu.

Yüzündeki telaşlı ifade ile oyunu kapatıp koltukta doğruldum.

"Efendim?"

"Söyleyeceğim ama sakin ol." Kaşlarımı olabilecekmiş gibi daha fazla çatmaya çalıştım. Benimle mi ilgiliydi?

"Söyle."

"Abdüş..." Gözlerimi büyüttüm. Ne olmuştu?

"Yade söylesene!"

"Sakatlanmış."

Elim oturduğum koltuğun tutunma yerini sıkarken aynı zamanda titremeye başlamıştım. Sakatlıktan çıkalı daha çok olmamıştı. Üst üste bu kadar sakatlanması hiç iyi değildi.

"Ama iyiymiş." Gözlerimi kırpıştırarak Yade'ye baktım. Gözlerim dolmaya başlamıştı.

"Kaç hafta?" Hızla söylediğim iki kelimede bile sesim titrek çıkmıştı.

"Üç ya da dört diyorlar." Başımdan aşağıya kaynar sular dökülmüş gibiydi.

Derin bir nefes alıp telefonumu elime aldım. Bugün hiç konuşmamıştık. Belki de ona sabah yazmalıydım. Sakatlanmasının benimle ilgisi yoktu ama yine de böyle düşünmekten kendimi alamadım.

Halini sormak için bu sefer mesaj atmak istemedim bu yüzden arama tuşuna bastım.

Yirmi saniye geçmiş ama arama açılmamıştı. Hastanedeydi büyük ihtimalle ve telefonu yanında değildi. Tam kapatacağım sırada telefon açıldı.

"Merhaba?" Duyduğum ses Abdülkadir'e ait değildi. Ama çok tanıdık bir sesti.

"Merhaba. Abdülkadir için aramıştım."

"Berat ben." Tabi ya... Saçı köpeği ile aynı renk olan çocuk. "Telefonu bendeydi. Yanında doktor var. Çıksın. Ben söylerim aradığınızı."

"Elbette. Teşekkür ederim."

Üzüntü ile kapatacağım sırada sesini yeniden duydum. "Çıkıyorlar. İçeri gireceğim şimdi."

Beklemeye başladım. Streslenmiştim.

"Evren?" Abdülkadir'in sesini duyduğumda gülümseme yayıldı yüzüme.

"Ben seni merak ettim."

"İyiyim." Ama sesi bunun tam tersini gösteriyordu. "Ameliyat olduğum dizime darbe almışım. Ufak bir operasyon geçireceğim." Moralim yeniden bozuldu.

"Daha iyi olacaksın." Teselli vermekte kötü biriydim.

"İnşallah." Birkaç saniyelik sessizlikten sonra yeniden konuştu. "Teşekkür ederim. Aradığın için yani."

"Teşekkür etmene gerek yok."

"Sesini duymak iyi geldi."

"Bana da iyi geldi... Sesini duymak yani."

Minik bir kıkırtı yükseldi.

"Ben kapatayım şimdi. Sen dinlen." Konuşmasına izin vermeden ben konuştum. Biraz utanmıştım.

"Tamam. Görüşürüz o halde."

"Görüşürüz."

Konuşmayı sona erdirdikten sonra gözlerimi kapattım.

Abdülkadir hayatımda büyük bir yer edinmeye başlamıştı. Ama bundan memnun olmadığımı söylemek yalan olurdu. Onu önemsiyordum. Onu çok önemsiyordum.

DERBİ | Abdülkadir ÖmürHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin