otuz yedi

4.9K 222 19
                                    

Kapıda gördüğüm bedenle ne yapacağımı bilemedim. Tek yapabildiğim destek almak için elimle kavrayabilmekti kapıyı.

Her bir zerrem özlemden kavruluyordu. Sarılıp öpmek istiyordum onu. Ama bunu yapmak kendime hakaret olurdu. O yüzden öylece baktım Abdülkadir'e. Herhangi birine bakarmış gibi baktım, hala delicesine severken kendisini.

"Konuşabilir miyiz?" dedi uzun süren sessizliği ve sessizliğin getirdiği bakışmamızı bozarak.

Konuşursam ağlayacağımı bildiğim için hayır anlamına gelecek şekilde salladım başımı. Birkaç saniye geçtikten sonra da daha fazla konuşmasına izin vermemek için kapıyı kapatmaya çalıştım ama engel oldu bacağını araya sokarak.

"Lütfen..." dediğinde kapıyı tutan elim boşluğa düşmüş ve kapı sonuna kadar açılmıştı. "Lütfen dinle beni."

"Git." Sesimin titrememesi ve dolan gözlerimin bağımsızlığını ilan etmemesi için olabildiğince kısa cümleler kurmam gerekiyordu.

"Burdan gidersem senin kalbinden de giderim Evren. Buna izin verme." Dudaklarından sevgilimi duymaya çok alışmıştım ve ismim soğuk geliyordu bana. İsmim sanki bana ait değilmiş gibi geliyordu.

"Çok geç."

"Değil." Sesini yükselttiğinde irkildim. Bunu fark ettiğinde kolunu uzattı bana doğru ama geri çekildim.

"Git."

"Gitmeyeceğim. Gerekirse tüm mahalleyi ayağa kaldıracağım ama geri adım atmayacağım."

"Polisi ararım Abdülkadir." Omuz silkmeden önce buruşturdu yüzünü duyduğu ismine karşılık.

"Sadece 10 dakika." dediğinde derin bir nefes alıp geri verdim. Bu kadar çabuk ikna olmamam gerekiyordu ama yapamadım.

"Tamam." Girmesi için geri çekildim. Yade evde olsaydı hayatta sokmazdı içeri. O gelmeden burdan gitmeliydi yoksa evden cesedi çıkardı.

Aptalsın. İç sesim bana hiç yardımcı olmuyordu oturma odasına ilerleyen Abdülkadir'in peşinden giderken.

Elimi uzattım koltuğa doğru oturması için. Dediğim gibi yaptı, ben de karşısındaki koltuğa oturdum. "Dinliyorum, on dakikan var."

"Ben de senin yerine olsam ben de dinlemezdim beni. Kendi ağzımla söyledim bir şeyler." Güldü kendi kendine konuşmasına devam etmeden önce. "Ama yalan söyledim. Sana olan düşüncelerimde değil, Pelin hakkında söylediklerimde yalan söyledim."

"Sana nasıl inanayım hamsi?"

"Dinle efuli. Seni ne kadar çok sevdiğimi bilerek dinle."

"Bilmiyorum ki..." dedim gülümseyerek. "Beni ne kadar çok sevdiğini."

"Hisset o zaman, ne kadar çok sevdiğimi hisset."

Başımla onaylayabildim sadece. O konuşacak ben ise dinleyecektim.

"Seninle konuşmak, seninle sohbet etmek daha önce yaşadığım her şeyden farklıydı. Senin varlığını hissetmek karnımdaki kelebekleri canlandırıyordu. Ki hala da öyle." Bakışlarını bir an olsun çekmedi üzerimden. "Nasıl yapıyorsun bilmiyorum ama beni yeniden yaşatıyorsun adeta."

"Bu değişik hisleri anlamak için Pelinle buluştum ben. Pelinle sohbet ettim birkaç saat ama hiçbir şey hissetmedim. Ama seninle iki dakika konuşsam kapılıyorum sana." Hiç bölmeden konuşmasına devam ettikçe ben inanmaya başlıyordum Abdülkadir'e.

"Ben o gün anladım senin bendeki değerini. Aşk denilen şeyi sende buldum. Nasıl vazgeçerim senden şimdi?"

O ağlamaya başladığında ben de ona eşlik etmeye başladım göz yaşlarımla. Ses kaydında anlattıklarıyla aynıydı söyledikleri. Berat'ın habersiz aldığı ve sonra bana attığı ses kaydıyla.

"Sana yemin olsun ki aklımda, gönlümde sadece sen varsın. Unut aptal sözlerimi. Sadece seni ne kadar sevdiğimi hatırla." Biliyordum ki çocuklara anlattığının aksine bana söylemek daha zordu. "Ben hislerimin ne olduğunu anlamak için gittim ve aşık olduğumu anlayarak geri geldim. Tüm olan bu."

Olayı, ağladığı için doğru düzgün anlatamıyor, her iki lafından biri beni ne kadar sevdiği oluyordu. O mesajlar olmasa evden çoktan kovulmuştu, bir şeyleri açıklığa kavuşturmadığı için.

Oturduğum koltuktan kalktım ve yanına doğru adımladım. Gözünü kırpmadan beni izlemesine sebep olmuştu bu davranışım. "Yade ikimizi de öldürecek." dedim dudaklarımı dudaklarına buluşturmadan önce.

×××

"Efendim?" dedim sesimi stabil tutmaya çalışırken.

"Ne yapıyorsun?"

"Oturuyorum..." Abdülkadir ile olduğumu bilmesen de olur Yade. "Sen ne yapıyorsun?"

"Yemek yiyoruz Ianis ile. Sanırım bu akşam gelmeyeceğim." Derin bir nefes aldım. Sanırım yırtmıştık.

"Tamamdır, sorun yok."

"Sorun yok..." Birkaç saniye duraksadı. "Senin sesin neden mutlu geliyor?"

"Yo mutlu değilim. Depresyondayım ben."

"Evrencim, ben evden çıkarken ağlıyordun daha sen. Şimdi ise hiç öyle gelmiyor sesin. Hayırdır?" Yırtamamışız.

"Aa ağlamamı mı istiyorsun sen?" Üste çık Evren, üste çık.

"Canım arkadaşım salak mıyım ben? Anlamadım mı sanıyorsun Abdüş'ün geldiğini?" Bakışlarımı yanı başımdaki adama çevirdim. Başaramadık abi.

"Yani..."

"Sus sus. Seninle yarın okulda konuşacağım safsalak kankam."

"Hakaret mi ediyorsun se-"

Telefonu yüzüme kapattığını belirten sesi duyduğumda dualar etmeye başladım. Sonumuz hayrola.

DERBİ | Abdülkadir ÖmürWhere stories live. Discover now