34. Bölüm

2.9K 359 106
                                    

Jisung adımlarını durdurduğunda nereye geldiğine bakındı. Garip, yürürken aklından bile geçmiyordu burası ama şu an buradaydı. Polis merkezinin loş sokakta parlayan tabelasına gözlerini kısarak baktı. Neden buraya geldiğine dair en ufak fikri yoktu. Belki buraya gelmek yerine sevgilisine gidebilirdi ama ayakları onu buraya getirmişti. Sorgulamadı...

Gün boyu öylece yürümüş ve düşünmüştü. Felix'e attığı tokat, Hyunjin'in sırf bu yüzden üzerine yürümesi, ona karşı ilk kez çatılan kaşları ve öfkelenen sesi... Hepsi canını yakmıştı. Aslında en iyi o biliyordu... Hyunjin'i kimse elinden almamıştı. Çünkü Hyunjin her zaman yanında olmasına rağmen asla bir sevgili olarak yanında olmamıştı. Felix'i suçlaması, aralarından çıkmasını istemesi her şey içindeki kıskançlığın ona olan gizli duygularının dışa vurumuydu. Bu hislerden kurtulmak istiyordu. Hyunjin'e olan romantik duygularının içinden sökülüp atılmasını istiyordu. Ve Changbin... Sevgilisi! Changbin iyi biriydi, hem de fazlasıyla, kendisine olan ilgisinin ve sevgisinin farkındaydı ama asla yeterli olmuyordu. Onunlayken bile Hyunjin'i düşünüyor olmak ona haksızlık yapıyormuş gibi hissetmesine neden oluyordu. Derin bir nefes aldı. Ayrılacağım, dedi boşluğa doğru. O bunu hak etmiyor, diye de ekledi.

"Kim neyi hak etmiyor?"

Jisung kulaklarına dolan tanıdık sesle arkasını döndü. Minho elindeki kahve vardığı, ona çok yakışan üniforması ile ona doğru geliyordu.

"Hyung..."

"Neden buradasın Jisung?"

"Ben... İnan bilmiyorum. Sadece kendimi burada buldum. Üzgünüm, amacım rahatsız etmek değildi hyung..."

"Sen..."dedi Minho mavi saçlı çocuğa bir adım daha yaklaşarak. Jisung bu hareketin üzerine geri kaçmak istedi ama ayakları buna itiraz edercesine hareket etmedi.

"Sen beni asla rahatsız etmezsin Jisung..." Minho'nun yanağına değen parmakları ile tüm bedeni ürpermişti. Tuhaftı. Dokunuşu onu rahatsız etmiyordu hatta itiraf etmeliydi, böyle şefkatli dokunuşların devam etmesini istemişti bir an. Çünkü ihtiyacı vardı.

"Buraya bu saatte neden geldin bilmiyorum Jisung ama eksik olan cesaretimi de beraberinde getirmişsin gibi hissediyorum. Belki hiç uygun bir zaman değil ya da büyük bir hata yapıyorum ama içimde tutmaktan sıkıldım,"dedi Minho yeniden o yumuşak yanaklara parmak uçlarını dokundururken.

Jisung sanki peşinden gelecekleri tahmin etmiş gibi derin bir soluk aldı. Neden kalbinin hızlandığını bilmiyordu ama Minho'nun tenine değen parmakları buna sebep oluyor olabilirdi.

"Şimdi o sevimli kulaklarını aç ve beni iyi dinle tamam mı!"

Sesini çıkarmıyordu, gözleri Minho'nun sokak ışıkları altında parlayan koyu irisleri ve kelimelerin firar etmesi için beklediği dudakları arasında gidip geliyordu.

Minho derin bir iç çekti. Hayatının itirafını elindeki kahve bardağı ve yoğun mesaisi sırasında, iş yerinin önünde yapacaktı. Komikti hem de fazlasıyla. Ama asıl komik olan bundan asla pişmanlık duymayacak olmasıydı.

"Uzun zamandır seni seviyorum Han Jisung... Hayır, uzun zamandır sana deli gibi aşığım. Seni arada görmemin, yanımda olmanın bana yeteceğini düşünmüştüm ama öyle olmadı. Tıpkı senin Hyunjin'e açılamadığın gibi bende sana duygularımı açmaya bir türlü cesaret edemedim. Benden uzaklaşırsın diye korktum. Hoş hâlâ korkuyorum... Lakin sonuç ne olursa olsun bu duygular beni her geçen gün harap ederken daha fazla içimde tutamayacağımı düşündüm. O gün seni öpmemi istediğinde reddetmedim çünkü hayatımın fırsatıydı. Aşık olduğum adamı ilk kez öpme fırsatı. Senin bana karşı hiçbir şey hissetmediğini biliyorum o yüzden kendine bunu yük etmeni istemiyorum. Ben sadece söylemek istedim. Beni yiyip bitiren bu hislerden kurtulmak istedim."

Kızılı, Kızıla Boyamak [HyunLix]Where stories live. Discover now