c'est un poème.

558 68 34
                                    

"Çilek tadı geziniyor dilinde,
Telefonun diğer ucundan tadabiliyorum. Sana bu satırları yazarken, başımı boynuna yaslamanın hayaliyle yanıp tutuşuyorum, mon amour, mon chèri..."

"Adam burada ve sen hala o s*kik mektuplarla mı avunuyorsun, Adeline?" Jade, tabağımda didikleyip durduğum ve gözyaşlarımla bezenmiş makarnayı çöpe boşaltırken, sesinin bana ulaşacağı yükseklikte olmasına dikkat ederek söyledi. Öyle ki, sesi daha kulaklarıma ulaşır ulaşmaz baş aşağı oturduğum koltuktan sıçramış ve saatlerdir aynı satırını okuduğum mektubu anında katlamıştım.

Burnumu, duymaması adına sessizce çektim. Enseme değen saçlarım ters yatmam nedeniyle gözyaşlarımdan nasibini aldığı için bileğimde duran tokayla basitçe topladım ve "Ne yapacağımı bilmiyorum." diye cevapladım.

Jade elini beline yaslamış bir şekilde salona girdi. "Eğer izin almamış olsaydım bugün o adam geldiğinde seni gösterir ve aylardır mektup yazdığı kadının sen olduğunu söylerdim." Kahverengi saçlarını gelişigüzel toplamış, birkaç tutam firar ederek kavruk teninin üzerinde en güzel danslarına çıkmışlardı.

"İlahi bir el beni boğazlamadığı sürece, ona gerçek kimliğimi söylemeyeceğim, Jade."

"Biliyor musun? Eski erkek arkadaşım Noah her zaman ilahi bir kadın olduğumu söylerdi." Omuzunda duran havluyu sandalyelerden birine bıraktıktan sonra kısa adımlarla oturduğum koltuğa doğru ilerledi. İnce uzun parmakları saçlarımı buldu ve zor zamanlarımda yaptığı gibi, anne şefkatiyle okşadı.

Yutkundum. Elbette Tom'un karşısına çıkmak için can atıyordum fakat göreceği şeyin, hayalleriyle bir alakası olmadığını farkettiğinde nasıl bir tepki vereceğini kestiremiyordum. Henüz onun, bu aciz hayatımdan çıkarak beni yeniden ezbere bildiğim karanlık kuyunun dibinde bırakmasına hazır değildim. "Hem baksana, geldiğini haber bile vermedi. Bugün Coreline ile konuşurken oldukça keyifli gözüküyordu."

"Sen doğru zaman geldiğinde onu çağıracağını söylemedin mi? Belkide doğru zaman olduğunu düşündü."

"Ama değil, Jade. Doğru zaman değil," gözyaşlarım yeniden sıcaklığıyla yüzümü bir el misali kavrarken, kafamı aşağı eğdim ve daha önce Tom'un yanında gördüğüm kadınları düşündüm. Hiçbirine benzemiyordum. Sıska bir bedenim, yaz aylarında bile ton değiştirmeyen beyaz tenim ve bedenimle birebir uyuşan minik bir suratım vardı. Jade bazen küçük bir çocuğa benzediğimi söyler, pembeleşen yanaklarımı elleri arasına alarak defalarca öperdi.

Oysaki ben tatlı olmak istemiyordum. Tom'un hayallerinde yarattığı, bir kapıdan içeri girdiğinde tüm bakışları üzerinde toplayan o cazibeli kadınlardan olmak istiyordum.

Jade gözyaşlarımı temizlemeden önce, "Bugün hiçbir şey düşünmeden uyu, olur mu? İstersen yarın yerime bakma işini de Barry ile konuşurum. Belki Coreline bir gün daha fazladan mesaiyi kabul edebilir." dedi.

"Sorun değil." dedim çabucak. Hasta olduğu için birkaç gündür çalışamıyordu ve en azından yarın onu idare edebilirsem, ay sonuna kiramıza yardımcı olabilecekti. "Hallederim."


12 OCAK/ Bordeleau Şehri/ FRANSA

Kafe her zamankinden daha sessizdi. Uzun zamandır dinlemediğim bir şarkı ufak radyodan cızırtıyla süzülüyor, bir süre sonra tüm kafenin içini sanki hissedilebilen bir sıcaklıkla bürüyordu. Dışarıdaki insanlar aynı dün olduğu gibi şiddetlenen kar yağışını heyecanla karşılamışlardı. Kafenin önünden kar toplayan bir çocuk gözlerine büyük gelen mutlulukla babasına bakıyor, ellerinin arasına zar zor sıkıştırdığı kar topunu aslında hedefine ulaştıramayacağını bilmesine rağmen keyifle savuruyordu.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Where stories live. Discover now