l'amour de ma vie.

349 55 32
                                    

*bu bölüm gecenin bir yarısı atılırdı.. *ara bölümdür*

Kucağında oturuyorum,sana kendi şarkımı söylüyorum
Ooh,ooh,ooh
Lolipop almalıyım
Sana biraz verebilirim
Seninle sevişebilirim*
//Lana Del Rey- Be My Daddy

13 ARALIK/ Bordeleau Şehri/FRANSA
Tom Hiddleston.

Tom, kızın evinin olduğu dar sokağı ağır ve tedirgin adımlarıyla yürüdü. Aslında birkaç saat önce masada gülerek sohbet ettiği kadının yanında olmalıydı ancak Adeline'i görmesi gerektiğini de biliyordu. Bu düşünceyle beraber ellerini hızlıca cebine soktu ve son kalan sigarasını çıkararak, kuruyan dudaklarının arasına aldı. 

Beyaz boyaları yer yer deforme olmuş evin önüne geldiğinde, bir süre soluklanmak adına beklediysede, iki kere yukarı kalkan elinin üçüncüde kapıyı çalması kaçınılmaz olmuştu.

İşte, içindeki paranoyaları yeniden gün yüzüne çıkaracak kadın tam olarak karşısındaydı. Artık ilaçlara gerek olmadığını anladı o an. Bu gece onlar yerine, midesini kelebekler süsleyecekti.


13 ARALIK/ Bordeleau Şehri/FRANSA

Kollarımın arasında, evrenin en büyük mutluluğuyla beraber en can alıcı acısıyla öylece duruyordum. Tom'un göğsümün üzerinde ağırlaşmaya başlayan kafası, ağır aksak verdiği nefeslerinin boynumu ısıtışı ve yandığına emin dahi olamadığım sokak lambasının cılız ışığıyla kalakalmıştım. Buradan kalkmak, onun gitmesini istedikten sonra ise kendi yalnızlığımın ağırlığıyla beraber bir süre düşünmek istiyordum ancak tek yapabildiğim, her seferinde parmaklarım saçlarını bulabilsin diye savaş vermek oluyordu. Parmaklarım havada asılı kalıp, bir süre sonra süzülerek yeniden koltuğun başlığına iniyordu ve aman tanrım... Ruhumda onun yüzünden oluşan tüm yaraların yeniden açılarak sızladığını hissediyordum.

"Fleur'a ihanet ettiğim zamanlar onu sıkça görüyorum." Burnunu, daha birkaç saat önce yıkanmış saçlarımın arasına dayarken söyledi. "Gitmesini istiyorum, Adeline. Yoksa gerçekten kafayı yiyeceğim."

Neden bahsettiğini biliyordum. Şöminenin sönmeye başlayan turunculuğu beyaz duvarı tüm hatlarıyla aydınlatıyordu ve Tom ne zaman oraya doğru bakacak olsa, kollarıma tezat iri bedeni irkiliyordu. Sanırım, Fleur yüzünden oluştuğunu düşündüğü paranoyalarının vücut bulmuş hali, yani canavarı artık buradaydı. Fakat gerçek Fleur'un ben olduğumu, benim kollarımın arasında asla ihanetin söz konusu olamayacağını söylesem onu rahatlatabilir miydim?

Hayır, sadece hayal kırıklığına uğratırdım. Bu gece burada, kollarımın arasında kalmasını istiyorsam sadece Adeline olmalıydım. "Bu bir ihanet değil, Bay Hiddleston. Size iyi gelen bir şeyi yapmak."

Duyunabilecek bir sertlikle yutkundu, kusursuz suratını görebileceğim bir mesafeye getirdiğinde ise mavi gözlerini birkaç kere kırpıştırdı. O an, içimdeki köklü ağacın dibinde ona dair anıları topladığım yaprak yığınını rüzgarıyla yeniden dağıtıverdi. Şimdi o kızıl cesetler ruhumun her yerindeydi. "Bu bana iyi hissettiriyor ama ihanetin en kötü hislerden biri olduğunu unutamıyorum."

Tanrının tebessümü kondurulmuş yüzüyle, acıdan bitap düşmüş yüzümün arasında birkaç parmaklık mesafe vardı. Kulaklarımda, bir deniz kızının ölüme çağıran melodisi süzüldü, artık ruhumun aşk için yaratıldığını düşündüm. Onun aşkı. Ve belli belirsiz çıkan sesimle, "Öp beni." dedim. Kar tanelerine eşlik eden gözyaşlarım, çoktan çenemi kavramış sert elinin üzerine düşerek gözlerinin daha merhametli bir hal almasına neden oldu. Ancak bu aciz cümlelerin onun ihanet duygusunu silemeyeceğini biliyordum.

Dirseklerini, bedenime ucu sivri bir iğne misali değdirdiğinde irkilerek geri çekildiysemde, hala gözyaşlarıyla bezeli suratımda duran eliyle bu kaçışı engelledi ve yumduğum gözlerimi açmam adına, doyamayacağım sesiyle fısıldadı. "Bunu yapamayız, Adeline."

Parmaklarımı, acıyı hissedebileceğim elmacık kemiklerinin üzerinde nazikçe gezdirdim. "Bunu yapabiliriz, Tom." Onun yüzündeki ciddiyet kaybolmazken, acizliğime gülümseye çalışıyordum. "Bu gece benim olmanı istiyorum. Seni ilk gördüğüm andan beri," bu sefer parmaklarımı adımı söylememeye yemin etmiş dudaklarının üzerine indirdim. "Sadece bunun hayalini kuruyorum."

Sanki ağzımdan çıkan her kelimeyi ezberlemeye çalışıyor gibiydi. Fakat ben, onunla ilgili şeylerin bu mesafeden daha mükemmel göründüğüne öylesine odaklanmıştım ki, ağzından rastgele çıktığını düşündüğüm kelimeleri dahi önemsemiyordum. Sadece, gerçekten benim olmalıydı. Sonunda konuşmanın bu gece için anlamsız bir eylem olduğunu farkettiğinde, çenemden nazikçe bastırarak başımı üstünde oturduğum koltukla buluşturdu. Yine hiç beklemeden kendi bedenini üzerime bıraktı ve belkide aylardır beklediğim dudaklarını, benimkilerin üzerine kapakladı. Ardından, pijamanın sardı bacağımı kaldırıp kendine çekti, artık aramızda hiçbir mesafe yokken kasıklarım direkt olarak kasıklarına değiyordu.

"Neden o sen değilsin, Adeline?" hızlanmaya başlayan nefeslerinin arasında belli belirsiz çıkan sesiyle söylediğinde, gerçeği bilmemesinin ne kadar can yakıcı olduğunu fark ettim.

Gülümsemeden önce, "Ben sadece ben olmak istiyorum." dedim. Aynı anda pantolona rağmen hissettiğim yoğun baskıyla kafam geriye doğru gitmiş, Tom bundan hoşlanmışçasına parmaklarını açığa çıkan boynuma sarmalamıştı. Dokunuşları sert ama bir o kadar da narindi çünkü beni incitmekten apaçık bir şekilde korkuyordu. "Ve sen de bu gece benimle ol istiyorum, Tom."

Sözlerim üzerine, fazlalık olduğunu yeni fark ettiği pijamamı bir çırpıda sıyırdı, soğuk dudaklarını nispeten sıcak karnıma değdirdi ve ardı arkası kesilmeyen öpücüklerini neredeyse göğsüme gelene dek kesmedi. Her bir temasında vücudumda yoğun bir sızı hissediyor, daha fazlasını ve daha da fazlasını istiyordum. Bir süre sonra parmakları iç çamaşırımdan içeri usulca süzüldüğünde ise, "Bay Hiddleston!" diye inledim.

"Adeline," kuru sesi hızlandı. "Kahretsin, çok güzelsin!"

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin