je sais pas danser.

369 64 20
                                    


*dayanamadım ve bir bölüm daha yazdım. umarım gidişattan da mutlusunuzdur ^^

Gözyaşlarımı, elimden çıkardığım beyaz eldivenlerin kirlenmesine aldırmadan aciz yüzümden silip, içeri gülerek girmek adına suratıma samimiyetsiz bir ifade yerleştirdim.

"Geceyi sonlandırsak iyi olacak." dedim, masaya ulaştığımda. Çoktan yemekleri bitmiş, restorana özel tatlılarıyla belkide bu ay son kez yaşayacakları zevkin tadını çıkarıyorlardı.

"Onun peşinden geldiğini gördük ancak müdahale etmek istemedik. Kötü bir şey yaşanmadı, değil mi?" Alain ile Jade, Elroy'un aksine benim için endişeli gözüküyorlardı. Üzerine bolca çilek konulmuş jöleli bir tatlının, benim bitmek bilmeyen acılarımdan daha önemli olduğunu sanırım kabullenebilirdim.

Tam yine sevimsiz gülümsemelerimden birini takınacaktım ki, karşı masanın hareketlenmesiyle beraber bana doğru kıvırtarak yürüyen Jacques ortamın havasını birden değiştiriverdi. "Çocuklar, merhaba," İlk önce masadan ayaklanan arkadaşlarıma, ardından da hala tatlısını kaşıklayan Elroy'a garip bakışlarını yollamıştı. "Bu geceyi böyle sonlandırmak istemedik, o yüzden bir şeyler içmek için bana geçiyoruz. Gelmek istersiniz diye düşündüm."

Hayır, bu keyfimize bağlı bir davet değildi. Çünkü Jac aniden arkadaşlarına sırtını dönmüş, gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözlerini direkt olarak bana çevirerek yalvaran bakışlar atmıştı. Sanırım ikimiz içinde bu gece pek iyi geçmiyordu. "Size katılmayı çok isterdik ama yarın erkenden işe gideceğiz-"

"Farkındaysan bu bir istek değildi, Fleur. Bu, bir, tehdit. Bana gelecek," Belimden tutup, zorlanmadığını belli eden bir hamleyle kendine çekti. Artık sesi fısıltı halindeydi. "Bana gelecek ve beni bu moron sohbetlerinden kurtaracaksınız. Yoksa bu gece Esme denen s*rtüğü tek hamlede boğacağım."

Geri çekildiğinde, arkadaşlarımın nabzını ölçebilmek adına tek tek suratlarına baktım. Benim adıma endişelendiklerini biliyordum fakat daha öncesinde de söylediğimiz gibi, aylardır deli gibi çalışıyorlardı ve girebilecekleri herhangi bir eğlence alanına neredeyse muhtaçlardı. Eğer bu gece Tom'u tanımıyormuş gibi davranırsam, ben de bir süreliğine güzel geçecek sohbetin keyfini çıkarabilirdim.

"O zaman," kendimi Jac'in yapılı bedeninden uzaklaştırdım ve diğerlerinin bize yaklaşmasını fırsat bilerek yüksek bir ses tonuyla, "Bu gece size eşlik etmeyi çok isteriz." dedim.

Jac bir çocuk misali ellerini çırpıştırdı. Karşı taraftan Tyler dışında kimsenin bu fikre sevindiğini görememiştim fakat dediğim gibi, umrumda da değildi. Aşkın öleceği varsa ölürdü, zihin üzerine ağlarını örer ve kalp başka birini severdi. "Sen, tatlısını yemeye devam eden,"

"Hı?" Elroy, Jade'i utandıracak bir hamleyle tatlısına son kaşığını vurduktan sonra ayaklanmıştı. Bazen onda ne bulduğunu uzun uzun düşünürdüm, sonrasında ise aşkın mantıkla hareket edilecek bir olay olmadığı aklıma gelir ve Jade'e içten içe sabır dilemekle yetinirdim.

"Sizin arabanız var mı?" Diğerlerini arkada bırakıp, ilk önce restorandan dışarı çıktık ve kar taneleri saçlarımızı ele geçirmeden önce şapkalarımızı taktık. "Çünkü benim arabama en fazla üç kişi sığabilir."

Topuklu ayakkabılarımın karın içine tamamiyle gömülmemesine dikkat ederek Jac'in koluna girdim. "Hayır, arabamız yok ama evinin adresini biliyorum. Sizin arkanızdan taksiyle gelebiliriz."

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin