il n'y a pas d'amour heureux.

392 68 33
                                    



Uzunca bir süre, parmaklarım arasında tuttuğum sigaradan çıkan dumanın süzülüşünü izledim. Dün, Tom ile bugün anlaştığımız fransızca dersinin heyecanı yüzünden bir türlü uyuyamamış, bütün gece hiçbir manzarası olmayan odamın camında pinekleyerek onun o görkemli manzarasına karşı yapacağımız tatlı konuşmaları düşlemiştim. Fakat Tom, sabah erken saatlerde bir mesaj atmıştı ve mesaj da 'Bonjour Adeline," yazıyordu.

Kalbimin heyecanla nasıl debelendiğini soğuk ekranın ardından hissedebilir miydi? O da belki gece uyuyamamış ve benim Fleur olduğumu anlayarak, erkenden bana kavuşmak adına mesaj atmıştı!

Ancak mesaj şöyle devam ediyordu;

"Üzülerek fransızca dersimizi iptal etmemiz gerektiğini söylemek için yazdım, umarım seni rahatsız etmiyorumdur."

O an, nefes almam güçsüzleşmişti. Bunun elimde tuttuğum sigaradan dolayı olduğunu düşünmüyordum çünkü dakikalardır öylece parmaklarımın arasında salındığı için çoktan kül olmuştu ve ucunda yanan ateşin parmaklarıma ulaşması an meseleseydi. Belkide fark etmesem, avucumun içi yansa, fiziksel bir acı beni gerçek dünyaya döndürebilirdi.

"Bir sorun yok, değil mi?" demiştim, üşüyen parmaklarımın titremesine aldırmadan.

O da, "Hayır, seni endişelendirdiğim için de ayrıca özür dilerim.

Bugün sana bahsettiğim sevgilim Fleur'u göreceğim ve burada olduğum bütün süreci onunla paylaşacağımdan dolayı fransızca derslerini iptal etmek zorundayım.

Ancak merak etme, bu kadar işini seven biri olduğun ve ufakta olsa zamanını çaldığım için ödemeyi önceden yaptım.

Sevgiyle kal, Adeline."

Bugün sevgilim Fleur'u göreceğim. Bugün sevgilim Fleur'u göreceğim.

Kimi göreceksin, Tom? Bir başkasının ben olduğuma dair bir yanılgıya düşmüş olamazsın, değil mi, Sevgilim? Demek istesemde, tek yaptığım ödemeyi almayacağıma dair açıklama yapmak, ekranı kilitledikten hemen sonra pencerenin buza dönen pervazlarına tutunarak sessizce ağlamak oldu. Parmaklarımdan beynime kadar çıkan o acı bana tanıdık geliyordu ve dakikalar sonra Tom'un telefonun diğer ucundan çıkardığı kıkırdamalara dönüşüyordu. Acı artık onun sesindeydi.

"Bütün gün ağlayamayacağını biliyorsun, Fleur Adeline Bonnivard." Jade, kendini yasladığı aralık kapının arasından söyledi. Birkaç dakika arayla odama geliyor, hala ağlayıp ağlamadığımı kontrol ediyordu ancak değişen hiçbir şey yoktu. "Onu buraya çağıran sendin, ya karşısına çıkacaktın ya da onun öylece deli divane seni aramasına göz yumacaktın. Ve sen ikinci seçeneği seçtin, yani en tehlikelisini."

Yaktığım onuncu sigara boğazımı yakarken, acıyla yutkundum. "Böyle olacağını tahmin edemezdim, Jade. Hayallerinde yarattığı kadın olmasam dahi beni tanıyabileceğini düşünmüştüm."

"Her neyse," sigara ve soğuk kokusuyla bezenmiş odama daldı, üzerime daha yeni aldığım battaniyeyi bir çırpıda çekip bedenimi tamamiyle açıkta bıraktı ve direkt olarak karşıma dikildi. "Bugün benimle kalkacak, kafeye gelecek ve normal hayatına devam etmek için kendini motive edeceksin." Elimde tuttuğum sigarayı da alarak bahçemizdeki karlarla buluşturdu. "Artık birilerinin senin g*tünü toplaması lazım ve ne yazık ki tek dostun benim! Sophia'ı saymadım farkındaysan."

Evet, hiçbir şey yapmak istemiyordum ama zaten hayali olan bir aşkın acısını da tek başıma çekemezdim. Tom, Fleur olduğunu düşündüğü kadınla buluşacak, belki onu sevecekti ancak eninde sonunda mektuplaştığı kadının o olmadığını da anlayacaktı. Çünkü kimse aramızdaki o özel dili öylece keşfedemezdi.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin