je suis jalouse de toi.

299 54 31
                                    



3 Ocak/ Bordeleau Şehri/FRANSA

"Doğruları öğrenmesine rağmen Esme ile birlikte olmasına inanamıyorum." Bugün, tanrının bana verdiği en iyi dostlardan biri olan Jac'in doğum günüydü. Günlerce bunun için çalışmış, sonunda çocukların tüm yardımları sayesinde şehrin göz bebeği haline gelen restoranda bir kutlama düzenlemiştik ve neredeyse haftalardır görmediğim Tom Hiddleston, partiye nişanlısı Esme ile katılmıştı.

Alain, açık büfedeki yemeklerden bir kule yapmayı bitirdiğinde yavaşça yanıma sokuldu. "Tom'a söyle, bir dahakine kıçımı yalamak için gelsin." yemek kulesinin en tepesinde duran sushilerden birini midesine gönderdi. "Doğrusu bu hoşuma gidebilirdi."

Kulenin sarsılmasına aldırmadan dirseğimle beline vurdum. "Tüm Bordeleau benim sevdiğim adama mı aşık?"

"Böyle giyinmeye devam ederse, yeni Esme'ler türeyebilir," ve bir anda, çilli suratını kalabalığın ortasında adeta parlayan siyah takım elbiseli adama doğru çevirdi. Az ileride, Alain'in hayranlıkla baktığı bar masasının ön tarafında, tamamen siyah bir takımın içine girmiş, kısa saçlarını geriye yatırmış Tom Hiddleston duruyordu. Sırtı gergin ama suratındaki ifade anlam veremediğim bir şekilde fazlasıyla neşeliydi. Gözleri bir süre kalabalığı tarayıp -hatta beni es geçip- doğum günü çocuğu olan Jac'i bulunca hiç beklemeden adımlarını hızlandırdı ve en yakın arkadaşıma oldukça büyük bir sarılma armağan etti.

"Onu buraya siz mi davet ettiniz?" diye sordum, iştahla tabağını yarılayan Alain'e.

"Hayır. En azından ben etmedim diyebilirim ama Jac ile onun son zamanlardaki yakınlaşmalarından da şüphelenmiyor değilim. Bu adamın seninle ilgilenmeme sebebi eşcinsel olması olabilir mi?"

Tom'un kırışan gözleri yeniden beni buldu ve kalçalarımı yasladığım masadan ayırarak kısa süreliğine nasıl gözüktüğümü düşünmeme neden oldu. "Saçmalama, Alain! Buraya bakıyor, ne yapmalıyım?"

"Öncelikle," ne ara bitirdiğini anlamadığım tabağı masanın üzerine yerleştirdi, zaten yeterince açık olan dekoltemi biraz daha çekiştirdi ve iki baş parmağıyla, dudaklarımı yukarı doğru kaldırdı. "Kazık yutmuş ve her an bayılacakmış gibi durmaktan vazgeç, gülümse, hatta tüm gece kalçalarını izleyen Albert ile de ilgilenebilirsin. O küçük azgını evinde misafir etmek iyi bir fikir gibi durmuyor."

Söylediği şeyler üzerine, hemen yakınımızdaki ufak masalardan birine kurulmuş şarabını içen Albert ile göz göze geldim.Jac'in doğum günü partisi için buraya neredeyse iki saatlik bir mesafede olan kasabasından gelmişti. Jade ile Elroy'un kısa süre önce ayrı eve çıkmaları nedeniyle yalnız yaşıyordum ve Albert, burada işleri bitene dek benim misafirimdi.

En azından şansımı denemem gerektiğini düşünüp, Tom'un öldürücü bakışlarına aldırmadan Albert'ın masasında duran sandalyelerden birine oturdum. "Yeniden merhaba," dedim, o beni görebilmek adına geriye çekilirken.

Sıcak gülümsemesi anında yüzüne yayılıverdi. "Ben de ne kadar güzel olduğunu söylemek için fırsat kolluyordum." diye yanıtladı, ağdalı fransız aksanıyla. Ardından parmaklarını, ensemdeki topuzdan yüzümün etrafına yayılan saçlara sürükleyip, birkaçını ustalıkla kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Flört konusunda iyi olduğum söylenemezdi fakat Jade'in kutsal çekiliciğinden öğrendiğim hareketlerden birini yaparsam, en azından embesil gibi gözükmekten kurtulabilirdim. O yüzden kafamı utançla eğdim ve, "Teşekkür ederim, Albert." diye, flört isteğini hızlıca yanıtladım.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Where stories live. Discover now