papillons.

314 61 30
                                    


*bundan sonra oy sınırlaması yok, sırf  bu kurguyu fazlasıyla sevdiğimden yazıyorum.. iyi okumalar.

12 KASIM/GEÇMİŞ/ NEW YORK/
Tom Hiddleston.
Bütün hakimiyetini kaybetmişcesine duvara kilitlendi. Sağ bacağı, sürekli olarak çalışma masasına çarpıp duruyor ve bir süre sonra istemsizce kulak delici bir melodi oluşturuyordu. Hiddleston'ın odası da aynı New York'da hüküm süren şiddetli kar taneleri kadar soğuktu. Ancak bir türlü ayağının titremesini bu soğuk ile bağdaştıramıyordu. Ya sevgilisinin sesini uzun süredir duyamadığından ya da kafasında kurduğu senaryolardan ötürü olduğunu düşünerek yarısı boşalmış şarap şişesini kafasına dikti ve alıştığı sessizliğin içindeki cümleleri dinlemeye başladı.

Dün gece yine aynı çalışma masasında otuz altı yaşına basmıştı. Uzun süre savaştığı paranoyaları yeniden gün yüzüne çıkıyordu. Gece karanlıktı ancak Hiddleston'ın ruhu şu ana dek yaşamış insanların göremediği siyah bir ton taşıyordu. Hep karamsar olması, sessiz ve sakinliği onu çevresinde yüceltsede, Hiddleston yanlış tanınmaya alışmıştı.

Tom, şarabından son olduğunu düşündüğü yudumunu haz alarak çekti. Çünkü az önce, şiddetle çalan telefonun sesini duymuştu ve bunun ne anlama geldiğini çok iyi biliyordu. Sevgilisi, biricik çiçeği, onun içini umutla doldurmak için aramıştı!

Daha ahizeyi kaldırır kaldırmaz, onun cızırtılarla bezeli kusursuz sesini duydu. Bazen bu ses günlerce kulağının içinde dönüp durur, en sonunda Tom'un olduğu ortamdan soyutlanarak sadece o sesi dinlemesine yol açardı. Sonunda gülümsemesi bittiğinde, "Üzgünüm, bugün biraz geç aradım." dedi.

Tom ona sorular sormak için sabırsızlanıyordu. Mesela bu saate kadar neredeydi? Kiminleydi? Sesi neden diğer günlerin aksine bu kadar cıvıl cıvıl çıkıyordu? Halbuki Tom'un, onun bir oflamasıyla ölmeye yaklaştığını hissettiği bile olmuştu. "Neredeydin?" dedi, kızın aksine soğuk bir tonda. Yaşlanmaya yüz tutmuş elleri, dizlerinin üzerinde titriyordu. "Bütün gece seni bekledim, Fleur."

Kız yine arsızca kıkırdadı. Bu kıkırdama Tom'u mutlu etmek yerine, karanlıkların arasında beliren canavarı bir kere daha görmesine neden olmuştu. O canavarı çok iyi tanıyordu çünkü duvarda kıvrılarak ona yaklaşan bu iğrenç şey, saf öfke ve kıskançlıktan başka bir şey değildi. "Arkadaşım ile bütün gün müzeleri gezdik, seni arayacağım vakti bir an için unutmuşum. Özür dilerim, sevgilim."

Tom kendini bazen bu telefon konuşmaları, mektuplaşmalar yüzünden on beş yaşına dönmüş gibi hissediyor fakat bir türlü Fleur'dan da kopamıyordu. Havasız odaya titrek bir nefes gönderdi, "Seni merak ediyorum, Fleur. Bütün gün, kafamda öyle senaryolar döndü ki!"

"Şş," sonunda kızın arsız kıkırdamaları yerine, ninni misali çıkan sesini duyduğunda şükretmekle yetindi. Birazdan kalbine doğru süzülecek olan bu ses, canavarında aniden yok olmasına yardımcı olmuştu. "Senden başka birini sevemeyeceğimi biliyorsun, mon amour."

Tom, kızın bu söylediklerinin gerçek olup olmadığını bilmemesine rağmen, bedenine armağan edilen huzurla arkasına yaslandı ve sevgilisinin tüm gün ne yaptığını sessizce dinlemeye koyuldu.


5 ARALIK/ Bordeleau Şehri/FRANSA
Adeline Fleur Bonnivard.

Tyler dün gece anlattıklarımı sindirememiş olmalı ki, sabah kahvaltıdan önce sinsice misafir odama dalmış ve devamını dinlemek için sabırsızlandığını söylemişti. Şimdi beyaz çarşafların üzerinde ağzında duran sigarasıyla öylece otururken, benden daha fazla üzülmüşe benziyordu çünkü bir yandan da, yıllardır tanıdığı arkadaşının olanları anlamayacak kadar aptal olduğunu düşünmüyordu. Tom Hiddleston ne yazık ki aşk konusunda sınıfta kalmıştı. "Onu üniversiteden beri tanıyorum ama bilirsin," dudaklarının arasından çıkan dumanı açık cama doğru üfledi ve sigarayı bana uzattı. "Hiç diğerleri gibi bir ilişkimiz olmadı. Tom hedeflerini gerçekleştirmekten başka bir şey düşünemediği için kızlardan uzak dururdu."

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin