j'ai deux amours.

323 58 24
                                    

Ve çok zaman almayacak, sen evime, yuvama, kalbimin içine dönene kadar.
//Maisie Peters- Sorry.

*dayanamadım ve bir bölüm daha yazdım..


Bordeleau'da saatler gece ikiyi gösteriyordu. Diğerleri yıllanmış şarabın etkisiyle buldukları ilk yerde sızıp kalmış, biz de bunu fırsat bilerek Jade ile bu görkemli evin manzarasının tadını çıkarabilmek adına ön bahçeye çıkmıştık.

"Anlayacağın, burası aşıklar, imkansız aşıklar ve platonik aşıklar şehri, Fleur!" Jade, kara gömülen ayakkabısını bininci kez silkelerken söyledi. Ben ise çoktan gözlerimi kapatıp, denizden bize doğru usul usul esen rüzgarın saçlarımı geriye doğru yalamasına izin vermiştim. Sanki rüzgar, Tom'un bedenimde bıraktığı o yapış yapış hissi temizliyor gibi, tişörtümden içeri bir girip bir çıkmaya devam etmişti.

Bordeleau Şehri, ne olursa olsun güzeldi.

"Aşk boktan bir şey, Jade. Yani yanlış anlama, biliyorum Elroy'a çok aşıksın," Tepkisini görebilmek adına gözlerimi açtım ve bahçenin ışıkları altında aydınlanan yüzünü inceledim. "Ama bir gün seni terk ederse, aşka inanmaya yine de devam edecek misin?"

"Edeceğim, Fleur. Mesela Tom seni deli ediyor ama yine de ona yardım etmeye devam ediyorsun! Çünkü bir gün seni tanıyacağına inanıyorsun."  Derinlerde kalan acımı, tatlı gülümsemesiyle çevreledi.

Başımı iki yana, abartılı sayılacak bir biçimde salladım. "İnanmıyorum. İnanç en büyük yaradır."

Kazağının sardığı kollarıyla, sözlerimi önemsemeden dizlerime sarıldı, başını kollarının üzerine koydu ve gözlerini yumdu. "Bazen de çok güzel merhem olurlar. İnanç ve aşk."

O sırada telefonum, sessizliği yaran bir gürültüyle yanımda titredi. Ekranda beliren ismi tanıyor olmak vücudumu huzursuz bir sıcaklıkla kapladığında telefonu titrek ellerimle kavradım ve gelen mesajı okuyabilmek için şifremi sakince girdim.

Tom Hiddleston: Merhaba Adeline, umarım seni rahatsız etmiyorumdur.

Bir süre, cevap vermeden öylece ekrana baktım. Telefonun ekranından yüzümü görebiliyordum ve oldukça tanıdık gelen ama aslında bir o kadar da uzak olan bir gülümseme çoktan yerini almıştı. Yine de Jade fark etmeden hemen önce, parmaklarımı hızla dokunmatik klavyenin üzerinde gezdirdim.

Adeline: Hayır, Bay Hiddleston. Bir sorun yoktur umarım.

Tom Hiddleston: Hayır,

Sadece şu güzel kelebeklerini düşünüyordum.

Gırtlağımda oluşan nahoş karıncalanmayı yutkunarak gidermeye çalıştım. Eğer ona karşı olan öfkemi düşünürsem, bu mesajlaşmanın bana hiçbir şey hissettirmeyeceğine emindim fakat öfkem çoktan arkasında bir sızı bırakarak silinmeye koyulmuş ve yerini onun fotoğrafının bulunduğu ekrandaki maviliğin huzuruna bırakmıştı. Jade içten içe haklıydı.

Tom Hiddleston: Teşekkür ederim, Adeline. Sanırım okuma köşesi için daha iyisi düşünülemezdi.

Adeline: Beğenmenize sevindim :) Benim için arkadaşlarımla geçirdiğim zevkli bir zaman dilimi oldu. Umarım siz de orada, aynı keyifle kitaplarınızı okursunuz.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin