le bonheur est un papillon.

324 59 85
                                    

Eğer bir seri katil ise,
Zaten canı yanmış bir kıza daha ne kadar kötüsü olabilir ki?
Çoktan canım yandı benim.
Söyledikleri kadar kötüyse o eğer, lanetliyim o zaman ben.
Gözlerinin içine bakıyorum da sanırım canı yanmış onun zaten,
Canı yanmış onun zaten.
//Lana Del Rey- Happiness is a butterfly.

Sabah gözümü kasıklarımda karıncalanan ağrıyla araladığımda, koltuğumun üzerindeki yarı yaşlı beden tamamiyle kaybolmuştu. Aceleyle ayaklanıp beyaz çarşafın üzerimden düşmesini sağladığımda ise onu, birkaç gün önce salonun ortasına yerleştirdiğim, üzerinde henüz beceriksizce atılmış boya darbelerinin bulunduğu tuvale bakarken bulmuştum.

Dün gece yere gelişi güzel fırlattığı kıyafetleri kırışık, sırtı bir yay misali gergindi. Orta yaşlı elleri tuvalin üzerinde geziniyor, kurumuş boyaların tırtıklarına denk geldikçe bir süre bekliyordu. O tuval, Esme ile düğünlerinde hediye edeceğim bir resimle bezenecekti fakat henüz Tom'un hülyalı bakışlarının bundan haberi yoktu. O yüzden hızlıca, "Günaydın, Bay Hiddleston." dedim, vücudum yorgunluğum ve şaşkınlığım hala hadsafada olduğu için yeniden koltukla buluşurken. 

"Günaydın, Adel." diye karşıladı. En azından artık adımı kısaltıyordu ve belkide bu bile bir gelişmeydi. Ya da kendimi kandırmayı bırakmalı, onun birkaç saat sonra nişanlısının yanına döneceğini hatırlamalıydım. "Bu öylesine bir karalama mı yoksa?-"

Gülümsedim, "Bu öylesine bir karalama değil, siz ve Esme için bir düğün hediyesi. Sanırım o güne dek bitirmiş olurum." Yaşadığım onca kötü his yetmezmiş gibi, acıda birden bire vücudumda beliriverdi, kalbimin hemen içinde.

Fakat Tom söylediklerimden memnun olmamış gibi, huzursuz bakışlarını yarı çıplak bedenime çevirdi ve kaşlarını çattı. Suratı, yeni doğan güneşten en güzel parçaları çalıyor, sarı saçları kesinlikle bu anın resmedilmesini söylercesine kırışık alnının üzerinde en güzel danslarına çıkıyorlardı. "Neden böyle bir şey yapıyorsun, Adel?" Sesi sinirle bezeliydi. Elbette onu kızdırdığımdan dolayı üzülmüştüm ancak ne derse desin, gerçeklikten uzak zihninin ona oyun oynamasına izin veremezdim.

Ağrı sebebiyle ağzımdan kaçan birkaç inlemeyle doğruldum, masanın üzerinde duran bardaktan bir yudum su aldım ve kuruyan boğazımı konuşmadan önce ıslattım. Beyaz çarşafın bir kısmı hala ayak parmaklarımın üzerinde salınıyordu, daha fazla Tom'un karşısında yarı çıplak duramayacağımı anladığım için sakince üzerime çektim ve bedenimle olan bağlantısını tamamiyle kestim. "Esme'nin bahsetmiş olduğunu düşünmüştüm ancak demek ki hala benden utanıyor."

"Neden bahsettiğini anlayamıyorum." Uzun bedenini, mantıklı bir cevap duymak istediğini belli edercesine bana doğru çevirdi.

"Esme benim üvey kardeşim." Sonunda, herkesten sakladığım o şey, dünya üzerinde şartsız ve koşulsuz sevdiğim tek insana öylece dökülüverdi. Gerçeklik aramızda bir yıkıma sebep olacaksa dahi, yalanlarla yaşamanın acısına daha fazla dayanamayacaktım. Anne ve babamızı kaybettikten sonra bir kez bile beni aramamış olmasını, sonrasında ise sevdiğim adamı bir hiçmişim gibi elimden almasını kaldıramıyordum. "Babası ile annem yıllar önce evlenmişlerdi."

Tom duyduğu şeyin şaşkınlığıyla donakaldı çünkü dün gece, nişanlısının üvey kardeşiyle birlikte olduğunu bilmiyordu. Donuklaşan bakışlarının yalan olduğunu bilmek için can attığını fark etmiş olmama rağmen asla konuşmadım ve kafasını benden iğrenirmişçesine salladıktan hemen sonra, eski kapıyı arkasından kuvvetle çekerek beni bir kez daha terketmesine izin verdim.

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin