ce sera notre petit secret.

336 55 67
                                    

*bu bölüm, sekiz senelik wattpad hayatımda yazdığım en uzun bölüm olabilir..

dedimki;
"gerçek aşk tehlikeyle karşı karşıyayken hiçbir korku hissetmemek gibidir."
//Lana Del Rey- Cherry.

DÖRT YIL ÖNCE/ BORDELEAU ŞEHRİ

Esme, kız kardeşinin sırtında katlanan bikinisini düzellikten hemen sonra onu yeni temizlenen havuza itti, ardından kendisi de hiç beklemeden suyun içerisine atladı ve ağzından küçük baloncuklar çıkaran Adeline'a gülmeden edemedi.

Adeline'ın babası daha o küçükken bir trafik kazasında hayatını kaybetmişti ve Esme, kaderleri benzediği için birbirlerini bu kadar kolay kabullenebildiklerini biliyordu. Yeni kurulan bu ailenin temellerinin sağlam olabilmesi adına Fransa'nın batısında kalan ufak bir eve taşınmışlardı. İki genç kız aşk hayatları hakkında sıkıntılar yaşadığında, Adeline'ın annesi genellikle ne yapması gerektiğini biliyor olurdu; babalarının aksine.

Taşındıkları küçük kasabaya gittikçe alışmaya başlayan Esme ile Adeline genelde gece vakti gezmeyi sevdikleri için gizlice odalarındaki çatıya çıkar, anneleri büyük salonda Bay Blanchet'e masaj yaparak onu oyalamaya çalışırken evden kaçarlardı. Neredeyse her gün, en yakın arkadaşları Léa ve Manon ile şehrin en ucuz biralarını satan bistroda saat öldürmek bile onlar için değerliydi.

"Sence bir gün yeniden Paris'e dönebilir miyiz?" Adeline, yeni yüzme öğrenen biri olarak havuzun içinde dakikalarını geçirmek istemiyordu. O yüzden kendini havuzun kenarına çekti ve kız kardeşinin hayranlıkla baktığı uzun sarı saçlarını arkaya doğru elleriyle taradı.

Esme ise havuzda bir denizkızından farksızdı. "Kaçtıkları şey her neyse, burada olmamız daha mantıklı gibi, Adeline."

Adeline kız kardeşinin endişesini fark etti. "Ben seni ne olursa olsun bırakmayacağım, biliyorsun değil mi?"

Esme bir süre bu sözün üzerine düşünmek istedi. Sanki anne ve babalarının gideceğini hissediyordu ancak sonsuza kadar kaybetmeyeceği bir şeye sahipti; Mükemmel bir kız kardeşe.

Saatlerdir Tom'un beni bıraktığı bahçede, zamanla üzeri yosun bağlayan ve manasızlaşan bir heykel misali bekliyordum. Ellerim soğuktan donmuştu, yağmur nedeniyle ıslanan saçlarım ise yarın kesinlikle hasta olacağımın habercisiydi. Yine de ne yapacağımı bilemediğimden dolayı bacaklarımı hızla artık bahçenin bir parçası haline gelen şezlongun üzerine bıraktım, üzerimde duran hırkaya biraz daha fazla sarıldım ve direkt olarak az önce ışıkları sönen yeni komşularımın evini taradım. Ancak Tom'un geri dönmeyeceğini, arkasını öylece çekip gitmesinden anlamıştım.

Birkaç saniye sonra caddenin üzerinde tekerlerini adeta yakarcasına fren yapan arabanın sesi duyuldu.  Bağrışmalar -oldukça yüksek- eşliğinde çalılıkların arasından fırlayan arkadaşlarımı görünce telaşla ayaklandım ancak Tom ile yüzleşmeden önce onlara attığım mesaj aklıma gelince, hüzün senfonime yeniden dönebileceğimi düşündüm. Ancak garip mavi saten pijamalarıyla tezat olan silahı elinde sıkı sıkıya tutan Jac görüş alanıma girdiği an tüylerim yeniden diken diken oldu.

"O elinde tuttuğun şey de ne, Jac?!" endişeyle bürünen bedenim istemsizce yalpalandı.

Jade ile Alain ise nefes nefese kalmış bir şekilde hemen onun arkasında duruyorlardı. "Nerede o sapık söyle! Alnından vurayım da görsün gününü!"

𝐡𝐚𝐩𝐩𝐢𝐧𝐞𝐬𝐬 𝐢𝐬 𝐚 𝐛𝐮𝐭𝐭𝐞𝐫𝐟𝐥𝐲.|| 𝘩𝘪𝘥𝘥𝘭𝘦𝘴𝘵𝘰𝘯. Where stories live. Discover now